Biraz klişe bir başlangıç olacak belki ama Jesus Franco’nun Vampyros Lesbos’u ya da Jean Rollin’in Daughters of Darkness’ı ne ise, José Ramón Larraz’ın Vampyres’i de o minvalde bir cevher. 1970’lerin “erotik lezbiyen vampir” çeşitlemeleri furyasının kanımca en nadide örneklerinden biri.
İki kadının sevişirken, yüzünü göremediğimiz biri tarafından silahla öldürülmesi sahnesiyle açılan film, akabinde Ted (Murray Brown) adındaki bir adamın otele kayıt yaptırmasıyla devam ederek, seyirciye pek de anlamlı gelmeyen bir seyir izlemekte. Filmin yavaş yavaş açılacağının (!) sinyallerini ise jenerikte uçuşan yarasalardan almak mümkün. Bu arada karavanlarıyla kısa bir tatil için yola çıkmış bir çift, Viktoryan tarzı bir malikanenin yanına konuşlanmayı tercih eder. Çiftlerden Harriet (Sally Faulkner), henüz yolculuk halindeyken yol kenarında gördükleri iki kadını aklından bir türlü silememekte, çareyi sanatsal çalışmalar yapmakta bulmaktadır. Bu arada sevgilisi John (Brian Deacon), tam bir hödük gibi davranarak Harriet’ın korkularını ve endişelerini yok saymaktadır. Merak etmeyin kızlar, bu tip filmlerin standart kodu olarak, filmin sonunda intikamımız nasıl olsa alınacaktır. Peki ama Harriet’ın korkularının kaynağı kadınlar, aslında kimdir?
Filmin ana karakterleri, işte yol kenarında otostop yaparak kurbanlarını avlayan Fran (Marianne Morris) ve Miriam’dır (Anulka Dziubinska). Tek tek veya çift olarak özellikle erkeklerin kullandıkları arabalara atlayarak, şöfor koltuğunda arz-ı endam eyleyen adamı, evlerine davet eden bu iki pelerinli ve çekici kadın, Karpat’lardan gelen kısa bir şarap sefasının ardından, erotizmin dozunu arttırarak kurbanlarını yatağa düşürürler. Hemen ardından ise beklenen son, yani kan banyosu, seyirciyi tatmin edecek düzeyde vuku bulur. Fran ve Miriam için oldukça sıradan olan bu ritüel, Fran’in ağına düşürdüğü Ted’in duruma az buçuk uyanması nedeniyle bozulur. Üstelik Harriet da olaya amatör detektif olarak katılmak suretiyle, gizemi açığa çıkarmaya oldukça niyetlidir.
Katalan yönetmen, filmin önce gerilim, ama özellikle gizem unsurunu oldukça yavaş düzeyde seyirciye geçirmeyi tercih etmiş. İngiliz oyuncularla çekilen bu İngiltere yapımı film, yönetmenin menşeinden midir bilinmez, kurduğu atmosfer ile de oldukça başarılı. Vampir filmi klişelerinden bazılarını sonuna kadar kullanırken bazılarına da es geçmiş. Misal vampirler sadece sabah ezanı okunmadan a.k.a. sabah çanları çalmadan istirahat mekanlarına gitmek zorundalar. Ama öğleden sonra güneş henüz batmamışken, ağaç altlarında salınabiliyorlar. Öte yandan dişlemek için sivri dişlere sahip olmak zorunda değiller. Malum teknoloji ilerledi. Keskin bir bıçak da kan akıtmak için aynı işi görebilir rahatlıkla.
Vikipedik bilgilere göre oyunculardan Anulka Dziubinska (kısaca Anulka olarak tanınır) Playboy’un 1973 Mayıs kapak güzeliyken, Marianne Morris ise 1976 yılında Mayfair dergisine soyunmayı başarmış. Filmde de bol bol soyunuk görme şansını elde ettiğimiz ablalar bir yana, kendini istismar sularına bırakmış el değmemiş bir yönetmen José Ramón Larraz. Oldukça düşük bir bütçeyle çekilmesine rağmen Vampyres, yönetmenin diğer filmlerine bakmak için yeterince malzeme veriyor seyirciye. Vampyres’e kadar tamamıyla İngiltere topraklarında geçen Symptoms (1974), Scream and Die (1974) vb. İngiliz yapımı filmlerle karşımıza çıkan Larraz, bu tarihten sonra kendi topraklarında çektiği Emma, Puertas Oscuras (1974), Estigma (1980) gibi filmlerle iç gıcıklamaya sebebiyet veriyor.
Okuyucuya not: Filmi izlemek istemeyen okuyucu doğrudan trailer’ı izleyerek izlemiş kadar olabilir. Filmi izlemek isteyen okuyucuya ise trailer’ı seyretmemesini salık veririm. Zira filmde ne kadar aksiyon var ise hepsini göstererek büyük bir başarıya imza atmış trailer’ı hazırlayanlar.
Tuğba Keleş (ninjatugba@gmail.com)

yazi guzel ,dipnota bayildim
Yorumunuz: