Tina Aumont‘ın yaptığı her şey izlenebilir niteliktedir. Bu etkileyici kadın 70’lerin Eurocult yıldızları arasında en güzellerinden biridir ve her ne kadar Edwige Fenech‘in popülaritesine erişememiş ya da bu popülerliği koruyamamış olsa da hala hayranları vardır. Tam anlamıyla nefes kesici ve oynadığı filmlerden bazıları üzerine konuşmaya değmeyecek olsa da ekrandaki duruşu ile göz alıcı bir kadın Tina Aumont. Aynı şey Klaus Kinski‘nin son dönem çalışmaları için de söylenebilir (tabi nefes kesici göründüğü için değil ama ekrandaki duruşu için). O da birçok kötü filmde rol aldı ama onu izlemek her zaman ilgi çekiciydi ve rol aldığı filmlere her zaman o özel ‘şeyi’ katmayı başardı.
Lifespan, Aumont ve Kinski’nin merhum Hiram Keller (Seven Death’s In A Cat’s Eye ve Satyricon‘dan hatırlayacaksınız) ile birlikte başrolleri paylaştığı, bir Amerikan tarafından yönetilmiş, Alman ve Hollandalı yapımcılar tarafından da desteklenmiş 1974 yapımı bir arthouse/bilim kurgu/exploitation hibrididir. Yukarıda söz edilen iki oyuncu gibi bu ilginç film de her ne kadar çoğu film eleştirilirken baz alınan standartlara göre çok harika bir film olmasa da o özel ‘şeye’ sahip -ama kendi çapında oldukça harika ve şimdi DVD’si yayınlandığına göre yeniden değerlendirilmeyi hak ediyor.
Dr. Ben Land (Keller), ABD’den yaşlanma ya da gerontoloji üzerine araştırmalar yürüten Dr. Linden ile birlikte çalışmak için Avrupa’ya giden bir bilim adamıdır. Linden öldüğü zaman yerini doldurmak Land’e düşer ve merakına yenik düşerek Linden’ın notları ve eşyalarını karıştırmaya başlar. Sonunda adamın bu alanda sağlam ilerleme kaydettiğini fark eder, birkaç laboratuvar faresinin ömrünü dört yıl kadar uzatmayı başarmıştır ama fareler hala üç yıl önceki gibi davranmaktadır ve hiçbir yaşlanma belirtisi göstermemektedir. Linden’ın neyin peşinde olduğu gizemine ek olarak zamanının çoğunu bazı yaşlıların ağır bir grip salgını yüzünden öldüğü bir huzur evinde geçirdiği ortaya çıkar.
Land sonunda Linden’ın eski kız arkadaşı Anna (Tina Aumont) ile tanışır ve ikisi iyi anlaşırlar. Çok geçmeden, Anna onu da eski sevgilisine yaptırdığı gibi yatağa bağlatmaya başlar ve böylece ikili ateşli bir ilişki içine girer. Land, Linden’ın gizli projesini kimlerin finanse ettiği de dahil Anna’nın söylediklerinden daha fazlasını bildiği gerçeğini fark eder ve bu sırada tuhaf bir İsveçli (Kinski) onları izlemektedir.
Bütün bunlar çok hızlı gelişmemiş olsa da hikaye yeterince çabuk çözülür ve neyin olup bittiğinden tam olarak emin olmasak da hiçbir zaman sıkıcı değildir. Bu film beklediğinizden daha fazla zeka içeren bir film ve bazen neredeyse izleyicinin kafasının içine giriyormuş hissi veriyor. Yönetmen filmin genelinde soğuk bir izlenim oluşturmuş, özellikle de tutkulu olmak yerine ve filmin afişinde görülen daha müstehcen unsurlara rağmen bilimsel araştırma kıvamında geçen seks sahnelerinde (belki de hikaye bakımından öyle olmaları gerekiyordur). Nedensiz olarak ekrana getirilen çıplaklığa ve film boyunca devam eden bilim kurgu temasına rağmen Lifespan bir exploitation filmi olmaktan çok sanatsal bir filmdir -yapımcıların niyetinin aksi yönde olduğu da düşünülebilir.
Birçok Werner Herzog filminde olduğu gibi bu filmde de Kinski’nin aşırıya kaçmasını bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilirler. Bir iki sahnede o meşhur delicesine sevincini görmemizin dışında Kinski bu filmde tonunu oldukça yumuşatmış. Başrol değil de yardımcı rolde olması bakımından kendi rolü için oldukça iyi ve gizemli olmayı başarıyor. Aumont ise yine Aumont – seksi ve ateşli, pençeleri olan bir kedi gibi. Rolünde oldukça başarılı ve aslında daha önce oynadığı ve onu sevmemizi sağlayan daha kötü filmlere göre çok daha fazla rolü bulunuyor. Keller da filmde iyi bir performans sergiliyor, bilim adamını çok iyi canlandırmış, performansına inandırıcı bir zeka katmayı başarmış ki bunu izlemesi oldukça keyifli.
Lifespan’i kült filmler tarihinde unutulup gitmiş bir film olduğunu düşünmek zor olmayacaktır – Aumont’un bol miktardaki çıplak sahnelerine rağmen bu film exploitation meraklılarını cezbedecek kadar kötü ya da adi değil ama aynı zamanda sanatsal film meraklılarını cezbedecek kadar entelektüel de değil. Tıpkı seyirciye yansıttığı gizem havası gibi kendisi de sinematik bir bilmece ve tek bir tür altında değerlendirilemeyecek sağlam bir hibrid olmayı sürdürüyor.
Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)
Yorumunuz: