iyiköfüfilm

10
Kas
2013

Student Bodies (1981)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

student-bodies-1981Mickey Rose’un hem senaryosunu yazıp hem de yönetmenliğini üstlendiği Student Bodies bir komedi filmi. Halloween, Friday the 13th, Prom Night gibi slasher filmleriyle dalga geçen film, türünün ilk örneklerinden birisi. Filmin oyuncu kadrosunun birçoğunu ise daha önce ve sonrasında başka hiçbir filmde yer almayan, ilk ve son oyunculuk deneyimlerini yaşayan oyuncular oluşturuyor.

Korku filmlerini tiye alan filmlerinin ilklerinden olan Student Bodies, yakaladığı başarıyı büyük ölçüde içerdiği seks üzerine mizaha borçlu. Ayrıca slasher filmlerinin sahip olduğu klişeleri de kullanarak, bunları mizahla harmanlayarak izleyiciye sunuyor. Bol kanlı sahneler, seks, aptal karakterler ve mantık eksikliği filmi eğlenceli kılan belli başlı unsurlar arasında.

Bir seri katil, lisede okuyan genç kızlara musallat olmuştur ve onları aynı zamanda röntgenlemektedir. Kendisine “the breather” ismini veren bu seri katil, kurbanlarını telefonla taciz etmekten çok hoşlanır fakat gençleri seks yaparken görmek onu deli eder. Kadın kurbanlarını öldürmek için raptiye gibi garip objeler kullanırken, erkek kurbanlarını ise canlı canlı çöp torbalarına koymayı tercih eder. Siyah galoş ve yeşil lastik eldiven giyen seri katil olarak Toby suçlanmaktadır. Bunun sebebi ise Toby’nin seks hayatının olmamasıdır ve her cinayet mahallinde ortaya çıkınca cinayetlerin şüphelisi olur.

İzleyiciye Scary Movie’nin 80’li yıllarda çekilmiş bir versiyonu izlenimini veren Student Bodies, özellikle kapak resmi ile seksi bir film izleyeceğiniz imajını verse de filmle ilgili en seksi şeyin afişi olduğunu söyleyebilirim. (daha&helliip;)


9
Kas
2013

The Cabin in the Woods (2012)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

the-cabin-in-the-woodsDrew Goddard’ın ilk yönetmenlik denemesi olan “The Cabin In The Woods”, Goddard’ın senaryoyu birlikte yazdığı arkadaşı Joss Whedon ile görsel efektleri yapamadıkları şeylere saklama merakıyla başlıyor. Alias ve Lost’un prodüktörlüğünü ve yazarlığını yapmış olduğunu öğrenmem bir şey ifade etmiyor aslında benim için, bu iki diziden de haz etmiyorum çünkü. Ama ilk yönetmenliğini bu filmle yapmış olması ekstra harika, çünkü film sarkastik bir korku çorbası! 

Ne kadar az CGI, o kadar iyi makyaj mottosuna sadık kalan yönetmen ve ekip, görsel efektlerin gerçeğin yerini tutmamasında hemfikir. Ama efektler kostüm ve makyajla da ancak bir yere kadar gidebildiği için sadece ve sadece yapamadıkları durumlarda görsel efekt kullanma sözüne sadık kalmışlar. Labirentli sahnelerde kullanılan bilgisayar efekti basit olmasına karşın labirent/mühendislik açısından daha karışık bir tarafı da var. Aynı zamanda ağız sulandıran canavarların hücum etme sahnesi öyle bir hal alıyor ki, sırf hangi canavar nerde, kime saldırıyor derken ufak tefek hatalar göze batmıyor bile. Şeffaf dönen küplerin birbirlerine uyum sağlayacak şekilde durdurulmaları baya zor olmuş. Çoğunu yeşil ekranda çekip kalanını sonradan eklemişler. Asansörlü sahnede özellikle(o kadar fazla asansör var ki) rastgele canavar çekimi yapmışlar. Küpleri de yine somut şekilde nasıl kullanacaklarını belirleyebilmek için en ufak küpün içine kocaman böcekler koyup onlarla çalışmışlar.

Beyindeki tetris olayı hesabının yani bu canavarların asansörden puzzle halindeki çıkış fikri detayının ayrıntılı şekilde işlenmiş olması da ayrı bir eğlenceli! (daha&helliip;)


erotic_night_of_the_living_deadErotik filmler ve korku filmleri arasında bir köprü kurma çabasıyla, yönetmen Joe D’Amato her iki türün de takipçilerinin ilgisini çekecek bir film yapmaya karar verince ortaya Erotic Nights of the Living Dead çıktı. Söz konusu film (“Sexy Nights of the Living Dead” olarak da bilinir) adından da anlaşıldığı gibi, erotik görüntüler ve vahşi, klasik zombi sahnelerinin karışımını bol miktarda içeriyor. Gösterildiği Grindhouse sinemalarında eminim ki izleyicilerin garip duygular içinde çığlık atmalarına neden olmuştur. Bunun yanında ilk bir saat ve 15 dakika içinde daha çok erotizme yönelilirken son 40 dakikada korku türü devreye girip dozunu arttırıyor hatta filmi tamamen ele geçiriyor demek mümkün. Enteresan bir ayrıntı ise başrol oyuncularından George Eastman’ın film boyunca pantolonunu tam olarak çıkarmıyor olması.

Konuya geldiğimizde, Karayiplerdeki terkedilmiş bir adada zenginler için ilgi çekici bir mekan yaratmayı planlayan girişimci ruhlu biriyle karşılaşıyoruz. Etrafındaki tanıdıklarından gelen bütün uyarılara rağmen “Cat Island” adını vereceği bu mekanı yaratmak konusunda ısrarlı olan girişimcimiz bu amaçla genelde tshirtsüz olarak görülen (ama daha önce de belirttiğim gibi asla tam olarak çıplak kalmayan) Larry’i (George Eastman) görevlendiriyor. Adaya geldiklerinde aslında buranın o kadar da “terkedilmiş” olmadığını ve Laura Gemser ile büyükbabasının adayı çoktan istila etmiş olduklarını görürler. Aynı zamanda onların bir tür değişim içindeki canlıların (kısaca zombiler diyelim) sona kalan örnekleri olduğunu da zamanla anlarlar. Ziyaretçilere karşı da tahmin edileceği gibi pek sıcakkanlı değiller. Ama tabi ki ziyaretçiler de geri adım atmak niyetinde değildir ve bu durumla mücadele etmeye karar verirler. Ta ki adada yaşayan ve öldü sanılan diğer insanlar zombi olarak adaya geri dönene kadar.. (daha&helliip;)


7
Şub
2013

The Rocky Horror Picture Show (1975)

B-Film kategorilerinde yayınlandı.

rocky_horror_picture_showRichard O Brien‘ın (kendisi filmde Riff Raff adındaki Nosferatu benzeri “garip kahya” rolünde karşımıza çıkıyor) “The Rocky Horror Show” adlı müzikal tiyatro oyununun sinema versiyonu çekilmeye karar verildiğinde yapımda yer alanlar sinema tarihinin en acayip,en kült filmlerinden birini yaratacaklarını muhtemelen biliyorlardı ki öyle de oldu.

Çılgın bilim adamı-kadını, aşk,cinsellik,jartiyer, gösterişli giysiler,ekspresyonist makyaj ve tabi ki kas sevdalısı “tatlı travesti”Dr. Frank’n Furter rolünde tiyatro oyununda da aynı rolde yer almış olan ve ciddi anlamda filmin esas yıldızı olan Tim Curry (dip not: korku filmlerinin ve çeşitli filmlerin parodilerini yapmasıyla ünlü seri Scary Movie’nin 2.filminde de Rocky Horror Picture Show bir hayli parodi malzemesi oldu – böylece parodinin parodisi de yapılmış oldu- ve Tim Curry burda da profesör rolünde yer aldı); saftirik, naif genç çiftin kız tarafı Janet rolünde Susan Sarandon özellikle belirtilmesi gereken isimler olmakla beraber genç çiftimizin erkek tarafı Brad (Barry Bostwick), Riff Raff’ın iş, aşk ve tuhaflık ortağı hizmetçi Magenta (Patricia Quinn); Frank’n Furter’ın yarattığı ilk insanımsı canavar olan ve “evet farklı bir çekiciliği var ama daha kaslısını istiyordum” şeklinde açıkladığı Eddie (Meat Loaf) ; groupie olarak açıklanan, en çok Eddie karakterini sevip zaman zaman ağlayan zaman zaman Magenta ile fingirdeyen başka deyişle “virgin” modundan “slut” moduna çoktan geçmiş olan ve bundan memnun görünen Columbia (Nell Campbell) ; Eddie’nin akrabası olduğu iddiasıyla evi ziyaret eden ve tekerlekli sandalyeyle evde turlar atan araştırmacı kişilik Dr.Everett Scott (Jonathan Adams); Frank’n Furter’ın daha kaslı insanımsı canavarı Rocky Horror (Peter Hinwood) ve anlatıcı rolündeki Charles Gray filmin ana kadrosunu ve karakterlerini oluşturuyor. Bunun yanında tabi ki bir sürü “Annual Transylvanian Convention” misafiri de yer almakta. Tekrar filmin kendisine ve konusuna geldiğimizde belirtilmesi gereken en önemli unsur tabi ki müzikal versiyonunda da olduğu gibi kaynağının B filmler olmasıdır. (daha&helliip;)


14
Kas
2012

Repulsion (1965)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Polanski sınırları zorluyor.

Paris doğumlu Polonyalı yönetmen Roman Polanski’nin Gérard Brach ile senaryosunu geliştirdiği 65 yapımı Repulsion, apartman üçlemesinin (Repulsion, Rosemary’s Baby, Le locataire) ilk filmi olmakla beraber Polanski’nin sanatsal gelişim yolunda ve kariyerinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca psikotik sahneleri ve sürrealist geleneği ile sinema tarihinde önem kazanmış, ilk İngilizce filmi olarak kayıtlara geçmiştir. Ama öncelikle Polanski’nin Repulsion’de Psiko-Freud bir deney yarattığını ve hemen bağlamında Alfred Hitchcock’un 60 yapımı Psycho ile arasında Freudyen psikolojik çalışma türünün karşılaştırılabileceğini ve aynı çerçeve içerisinde değerlendirilebileceğini söyleyeyim. Dahası, Repulsion, Polanski’nin ilk -sürrealist- başyapıtı olma niteliğini taşıyor. Eh, hak etmiyor da değil. En nihayetinde, Polonyalı yönetmenin zihnimizi parçalamakta ve psikolojik gerilim yaratmakta oldukça kararlı olduğunu rahatsızlık boyutunun içinde rahatlıkla görebiliyoruz. Anlayacağınız, Repulsion’de Polanski’nin büyüleyici siyah-beyaz gerçeküstü çekimine ve Catherine Deneuve’ün canlandırdığı Carol karakterinin yıkıcı tavrına ve çetrefilli zihnine tanık oluyoruz. Diyeceğim şu ki; Polanski’nin yaptığı gibi gerçeği bir kenara bırakalım -ki yapmadığımız bir şey değil- ve yüz iki dakika boyunca hümanizmin içinde kaybolalım.

Ayrıca Repulsion’in, Polanski’nin diğer filmlerine nazaran daha baskın bir temaya sahip olduğunu görürsünüz. Peki bunun nedeni ne olabilir? Tabii ki toplumdan başka bir şey olamaz. Meselâ kısa filmi Usmiech Zebiczny’yi hatırlayın. 1957’den bu yana Polanski’nin yarattığı karakterler, toplum tarafından değişik formlarda dayatılan bazı sınırları çeşitli şekillerde ihlal ediyor. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni