iyiköfüfilm

23
Ara
2011

Alice Sweet Alice aka Communion (1976)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Alice, Sweet Alice, 1976 yılında çekilmiş, bağımsız Amerikan slasher sinemasının örneklerinden biri. Yönetmeni Alfred Sole, yönetmen olarak piyasada fazla tutulmamış bir isim. Tutulmamasının nedenlerini ise işbu filmden anlamak gayet mümkün.

Film, 12 yaşındaki Alice’in etrafında geçiyor. Annesiyle babası boşanmış olan Alice, annesinin yanında kendinden birkaç yaş küçük kız kardeşi Karen ile küçük bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Katolik olan ailenin kilise ile bağları oldukça güçlüdür. Anne ile kilisenin rahibi arasında seviyeli bir ilişki bulunmaktadır. Dahası Karen, ilk komünyonu için hazırlanmakta iken, nazlı bir bebek edasıyla ortalıkta salınan kız kardeşine karşı sürekli olarak kıskançlık belirtileri göstermekte olan Alice ile ne annesi ne de başka biri baş edememektedir. Kimselerin uğramadığı bodrum katlarında kendine has bir dünya kuran Alice, garip davranışları ve sarı yağmurluğu ile ortalıkta dolaşmaktayken, ailenin çevresine aynı  renk ve tip yağmurluk giymiş ve maske takmış bir katil dadanır.

Nihayet komünyon günü gelir çatar. Kız çocukları masumiyetin simgesi olan beyaz elbiseler ve duvakları içinde altara inci gibi dizilir. Altara doğru giden kuyruğun son sırasında bulunmakta olan Karen ise henüz kapıdan çıkamadan sarı yağmurluklu katil tarafından öldürülerek, kilise içindeki bir  tabuta kapatılır. Henüz komünyon bitmeden ceset, cemaat tarafından fark edilir ve aile, yas sürecini başlatır. Yalnız kardeşiyle arası hiç iyi olmamış sorunlu çocuk Alice, komünyon sırasında kiliseye geç gelmesi dolayısıyla şüpheleri çoktan kendi üstüne çekmiştir. (daha&helliip;)


9
Eki
2011

Bir Türün Doğuşu: Slasher

Kavram-Kuram-Fenomen kategorilerinde yayınlandı.

Slasher alt türü genellikle bir seri katilin insanları vahşi şekilde öldürmesini anlatan filmlerin girdiği kategoridir. Katiller genellikle bıçak, ustura, balta gibi kesici aletler kullanır. Genellikle çoğu korku filmi bu tarz bir konuya sahip olsa da slasher türünü diğer türlerden ayıran kendine ait karakteristik özellikleri vardır. Türdeki filmler çok keskin olmasa da iki kola ayrılır; katilin kimliğinin belli olduğu filmler ve katilin kimliğinin belli olmadığı filmler. Kim olduğunu bildiğimiz filmlerde katiller bazen maske taksa da insanları öldürür, kimin yaptığını biliriz. Katilin belli olmadığı filmlerde ise katil ya maske takar ya da kamera ve ışık oyunlarıyla yüzü görünmez, kim olduğu anlaşılamaz. Bu filmler genelde polisiye yapı üzerine kurulur, filmde bir dedektif olmasa da izleyici kendini dedektif yerine koyup katilin kim olduğu hakkında tahminler yürütür ve film sürpriz bir son ile biter.

Genellikle modern ve post-modern örnekleriyle pek fazla alakası olmasa da ilk slasher örneği olarak Alfred Hitchcock’un yönettiği 1960 yapımı Psycho gösterilir. Fakat Psycho’dan aylar önce izleyiciyle buluşan Peeping Tom bilinen ilk slasher filmidir. Film, kurbanı olan kadınları öldürürken bir yandan da kameraya çeken psikopat bir katili anlatmaktadır. Psycho’nun bütçesinin çeyreği kadar bir para ile çekilmiş olan Peeping Tom gösterime girdiğinde büyük tepkiler almıştır. (daha&helliip;)


İzleyici karşısına çıkıp da beğeni toplayan bir filmin hesapta yokken devamının çekilmesi genellikle kaçınılmazdır. Bu devam filmleri nadiren orijinalinden iyi olsa da genellikle ilkinin gölgesinde kalan, bir takım insanların parsayı götürmesi için çekildiği gün gibi ortada olan filmlerdir. Hele bir de orijinal filmle alakası olmayan devam filmleri var ki bu filmler bol bölümlü serilerde ekseriyetle görülüp ayın ondördü gibi göze çarpar. Bu yazıda aklıma geldiği kadar bu filmleri yazdım. Baştan uyarayım, yazının geri kalanı filmler hakkında spoiler içeriyor.

Mangler 2 (2001) : Filmin yönetmeni Michael Hamington-Wright sinema sektörüne ilk adımını Retroactive filmi için yazdığı senaryo ile atmış. Keşke orada kalsaymış! Retroactive gayet hoşuma giden bir filmdi fakat Michael bununla yetindi mi? Yetinmedi. Üst üste başarısız film senaryoları yazdı, yazdığı yetmezmiş gibi bir takım insanlar bunları çekti. Sene 2002 olduğunda ise kamera arkasına geçti, bu film aynı zamanda senaryosunu da yazdığı Mangler 2′ydi. Burada durup ilk Mangler filmine geri dönmekte fayda var. Mangler, Stephen King’in 1972 yılında yazdığı, bizde Hayaletin Garip Huyları ismiyle yayınlanan Night Shift adlı antoloji kitabındaki kısa bir öyküydü. Kitabın Türkçesindeki ismi Canavar, orijinalinde The Mangler  1995 yılında Tobe Hooper’ın yönettiği,  içinde “Buffalo Bill” veya “Stottlemeyer” Ted Levine ve Robert Englund’ın olduğu -ki kendisinin her filme tat katan “tatlandırıcı” bir aktör olduğunu düşünüyorum fakat bu filmde en fazla sakkarin etkisi yapabilmişti- bir uyarlamaya dönüştü. Çoğu Stephen King uyarlaması ile aynı makus talihi paylaşan ilk film pek ses getiremedi çünkü bir çamaşırhanede çalışan insanları kapıp parçalayan bir çamaşır katlama makinesi hikaye olarak neyse de beyaz perde için pek ilgi çekici bir fikir değildi. İkinci filme döndüğümüzde, ilk filmde yaşananlarla zerre kadar alakası olmayan bir devam filmiyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Filme ismini de veren Mengene, yapay zeka sahibi bir bilgisayar virüsü. Okudukları okuldaki diğer öğrencilerin sömestr tatiline çıkması sonucu okulda kalan gençler, deneme aşamasındaki güvenlik sistemine yanlışlıkla bulaşan bu virüsle kedi fare oyunu oynamaya başlarlar. Çünkü okulda akla gelebilecek her şeyi kontrol edebilen bu virüs gençleri düşman bellemiş, onlara kan işetmek için elinden geleni yapmaya başlamıştır. Şahsi kanaatim, ilkiyle kıyaslanınca daha izlenebilecek bir gençlik-korku filmi olduğu. Çok umrunuzdaymış gibi de belirteyim; filmin IMDB puanı 10 üzerinden 2,3. Ama film, “Bishop” Lance Henriksen’i hemen altta göreceğiniz gibi, çok acayip bir rolde izlemek için bulunmaz bir nimet. (daha&helliip;)


1
Nis
2011

April Fool’s Day (1986)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

1986 yılında popüler slasher türü son nefesini vermek üzereyken ortaya çıkan ve geçtiğimiz senelerde başarısız remake kurbanı filmler arasına giren April Fool’s Day, günün anlam ve önemi açısından karşınızda!

Kalitesi gittikçe düşen yeniden çevrimler arttıkça yapımcıların April Fool’s Day (veya bizdeki adıyla Nisan Bir)’e el atması kaçınılmaz oldu. Özellikle Alexandre Aja’nın yönettiği Hills Have Eyes remake’inden sonra içimde oluşan “belki güzel olur” temalı düşünceleri yıkıp geçen 2008 tarihli April Fool’s Day, oyuncularının bile yaptıkları işe inanmadıkları, “bitse de gitsek” tadında takıldıkları başarısız bir filmdi. Yeniden çevrimi ne kadar kötüyse orijinal versiyonu o kadar iyi olan April Fool’s Day ise slasherlar arasında farklı bir konumda. Klasik slasher formülizasyonu ile yazılmış olsa da filmi izledikten sonra bu farklı konuma hak vereceğiniz film, o kadar ünlü örneği olup da ülkemizde yayınlanmayan slasher filmler arasında değil. DVD’sini piyasada rahatlıkla bulabilirsiniz fakat ekstra olarak pek bir şey beklemeyin. Özellikle filmin çekilip de bir türlü kimsenin ele geçiremediği, filmdeki kan seviyesini maksimuma yükselten alternatif sonu ise adeta hayal gibi. Bu alternatif sonun senaryo taslağı internette pek çok sitede yer alıyor, çekildiği de doğrulanmış, izlediğini söyleyenler de var ama bir kaydına rastlamak mümkün değil. (daha&helliip;)


31
Mar
2011

He Knows You’re Alone (1980)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

1978 yılında slasher türüne asıl patlamasını yaşattıran Halloween’den sonra stüdyolar kan kokusuna hücum eden köpekbalıkları gibi kan kokulu filmlere hücum ettiler. Yine Halloween filmiyle bütçesini neredeyse 200 katını kazandırarak getirisinin gayet yüksek olduğu kanıtlanmış olan bu yeni alt tür bir anda yapımcıların elinde oyuncak haline geldi. Haklarını yemeyelim, bazıları kendisini kanıtlayıp janraya olumlu katkılarda bulunurken bazıları ise özgünlükten uzak, önceki filmlerin kopyası formatındaydı. Bu kopyalardan birisi olan He Knows You’re Alone 1980 yılında çekilmiş bir slasher filmi. Kopya olmasına rağmen yine de kendisini izletmeyi başarıyor. Üstelik filmde bir iki sahne hariç çok fazla kan yok. Bilindiği gibi sonradan slasherlardaki ölüm sahneleri filmin can damarı haline geliyor. Film en son anına kadar katilin motivasyonunu da bildirmiyor, sonunda öyle bir sahne var ki tokat atıp kaçan ufak çocuk misali katilin neden insanları öldürdüğünü gözümüze sokup kaçıyor. Unutmadan, (bu anektod benim için pek fazla bir önem arz etmese de) film aynı zamanda Tom Hanks’in oynadığı ilk film olma özelliğini de taşıyor.

Şimdi listemizi kontrol edelim. İkisi sevişken olmak üzere üç kız arkadaş -ki bunlardan en masumane olanı slasher geleneği olan Final Girl’dür- var. Sevişken kızlardan birisinin yine sevişken bir sevgilisi, diğerinin ise saf bir sevgilisi var. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni