Samuel Fuller’ın yönetmenliğini yaptığı White Dog (1982) adlı kült korku gerilim filmi, Romain Gary’nin gerçek bir olaydan esinlenerek yazdığı romanından sinemaya aktarıldı. Oyuncu kadrosunda Kristy McNichol (Julie Sawyer), Paul Winfield (Keys), Burl Ives (Carruthers), Jameson Parker (Roland Gray) gibi isimler yer alıyor.
Oyuncu Julie, gece arabasıyla giderken beyaz bir Alman kurduna çarpar. Yaralı köpeği veterinere götürüp tedavi ettirir. Köpeği evine değil, hayvan barınağına götürmek ister ama sahibi 3 gün içinde onu almazsa barınaktaki diğer köpekler gibi hayatına son verilecektir. Julie’nın bu duruma gönlü el vermez ve şehirden uzakta tek başına yaşadığı evine götürür. Gece, bir tecavüzcü Julie’nın evine girer ve Julie’ya saldırır. Boğuşma sesini duyan köpek, Julie’i kurtarır. Bu olay sonrasında Julie, köpeği iyice sahiplenir. Zaten köpeğin gerçek sahibini bulabilmek için astığı ilanlar da fayda etmemiştir.
Bir süre sonra köpek kaçar ve kanlar içinde geri gelir. Fakat Julie köpeğin kendisini koruduğunu düşünür ve üzerinde pek durmaz. Bir film setine götürdüğü köpek, siyah rol arkadaşına saldırınca köpekte bir tuhaflık olduğunun farkına varır. Çünkü bu beyaz Alman kurdu, bir saldırı köpeği olarak eğitilmiştir. Buna rağmen Julie köpeğinden vazgeçmek istemez ve onu vahşi hayvanlarının eğitilerek evcilleştirildiği bir kuruma götürür. Ama orada durumun daha vahim olduğunu öğrenir. Onu masum, kahraman bir köpek olarak görse de, o sadece siyahlara saldıran ırkçı olarak yetiştirilmiş “beyaz bir köpek”tir. Julie’nin getirdiği kurumun hem ortağı hem de vahşi hayvan eğiticisi olan siyah Keys’ten yardım etmek ister. Aslında onun için çok tehlikeli olan bu beyaz köpek, Keys için ırkçılığın tedavi edilebileceğini kanıtlamak için bir şanstır.
Çok masum duran bu köpek siyahları gördüğünde tam bir canavar dönüşür. Aslında canavar olmayan bu köpek, ırkçı iki ayaklı biri tarafından yetiştirilmiştir. Siyahlara karşı olan bu saldırganlığının sebebi de vahşi hayvan eğiticisi Keys’in ağzından dinleriz filmde: “Yaklaşık 100 yıl önce köpekler, kaçak köleleri yakalamak için yetiştirilmeye başlandı. Daha sonra bu özellikleri, kaçak siyah mahkumları takip edebilmek üzerine geliştirildi. Neredeyse bir gecede hırçın bekçi köpeklerini, göz mesafesindeki tüm siyahları diğerlerinden ayırabilecek seviyeye getirdiler. Alkole ihtiyacı olan siyah bir ayyaş ya da uyuşturucu için her şeyi yapacak siyah bir keş bulup köpeği daha yavruyken dövmeleri için onlara para verirler. Ve köpek büyüdükçe, siyahlar tarafından devamlı yapılan dövme işi onun içine korku tohumlarını yerleştirdi. Korku nefrete dönüştü ve bu nefret de onu siyahlara saldırması yönünde koşulladı.” Beyaz köpeğin siyah beyaz gördüğü algısına beyaz iyi, siyah kötü olarak yerleştirilmiş ve iki ayaklı ırkçı varlıklar, bir köpeği kendi nefretlerine ortak etmeyi başarmışlardır.
White Dog, insana ait bir kavram olan ırkçılığı aynı çocukluğumuzdaki fabllarda olduğu gibi bir hayvana yükleyerek anlatıyor ama acımasız bir şekilde. Gösterime girdiğinde insanları o kadar etkilemiş ki 2 günde gösterimden kaldırılmış ve uzun yıllar izleyici yüzü görememiş. Bu kült film, seyirciye sadece ırkçılığın ne kadar vahim olduğunu anlatmıyor. “Eğitimi veren mi suçlu, yoksa yetiştirilen mi? Ön yargılar yıkılabilir mi?” gibi sorunlara da değiniyor.
Müge İbrikçi

Yorumunuz: