Japon bağımsız sinemasının kuşkusuz en önemli yönetmenlerinin başında Koji Wakamatsu gelir. Wakamatsu sinemaya başlamadan önceki hayatı sürükleniş içerisinde geçer Üniversiteyi bırakır, dönemin Japon mafyasına karışır bir süre hapiste kaldıktan sonra inşaat işlerinde çalışmaya başlar. Wakamatsu ilk filmi olan Oiroke Sakusen(1963)’i dönemin popüler erotik film şirketi Nikkatsu için çeker.
Adını 1965’te çektiği Kabe No Naka No Himegoto(Affairs Within Walls) filmiyle duyuran Wakamatsu’nun en tanınmış filmi gerçek bir olaydan esinlendiği Okasareta Byakui -Violated Angels(1967)-dir.
13 Temmuz 1966’da Chicago’nun Jeffery Manor bölgesinde öğrenci hemşirelerin kaldığı yurtta tam anlamıyla bir katliam yaşanmıştır. Richard Spack adındaki katil daha sonraki ifadesinde soygun amaçlı girdiğini belirttiği yurtta sekiz kadını öldürmüştür.(kimisine tecavüzde etmiştir). Bu katliamdan sadece bir kadın yatağın altına saklanarak kurtulmuştur. Wakamatsu bu haberi duyar duymaz yeni filmi için çalışmalara başlar fakat onun ilgilendiği konu bir yatakhane dolusu hemşirenin katledilmesi değil, içlerinden birinin kurtulmasıdır.
Violated Angels arka arkaya bir çok fotografın geçtiği bir kolajla açılır. Fotograflarda ağırlıklı olarak çıplak kadın bedenlerini görürüz. Daha sonra sahilde bir adamı okyanusa doğru silahını doğrultmuş ateş ederken izliyoruz. Sonra kamera bir öğrenci yurdundaki iki kadının lezbiyen ilişkide olduğu bir sahneye geçiyor. Yan odadaki arkadaşlarından birisi onları duyar ve diğer arkadaşlarına da haber verir. Kadınlar iki arkadaşını izlemeye başlar bu arada içlerinden bir tanesi açılış sahnesinde okyanusa karşı ateş eden adamı dışarıda görür ve içeri alır. Adam da kadınlarla birlikte ilişkide olan diğer iki kadını gizlice izler Wakamatsu onların gözünden bizimde bu sahneleri izlememizi istemektedir. Daha sonra bir silah sesi duyarız adam kızlardan bir tanesini vurmuştur. Kadınlar dehşet içerisinde ağlayıp sızlamaya başlarlar, katil onları da halüsinasyon içerisinde çıplak olarak ve üstüne gelirken görür ve içlerinde birini daha vurur. Daha sonra kadınlardan bir tanesi soyunmaya başlar ve adamla yatar. Fakat adam cinsel ilişkiye girmeyi başaramaz kadınlar ona gülmeye başlar sinirlenir. Elindeki silahı kadının vajinasına sokar bu arada kadının çığlık atmaya başlar. Bir sessizlik olur kadının suratı kasılır ve bir silah sesi duyarız. Diğer kadınlar yine çığlık çığlığa bağırmaya adama yalvarmaya başlar. Adam içlerinden bir tanesini alıp kapının eşiğine bağlar üzerindeki elbiseyi keser ve kadının derisini yüzerek öldürür. İçerden başka bir kadın alır ve derisini yüzdüğü diğer kadını gösterir. Siyah beyaz olan bu filmde bu görüntüyü renkli olarak görürüz. Cesedi gören kadın korkarak kendinden geçer, saklanmaya çalışır fakat adam onu da öldürür. Bütün bu olup bitenler karşısında ağzını tek kelime bile açmayan bir kadın kalmıştır. Adamla sakince konuşmaya çalışır. Birlikte yere uzanırlar katil kadının kucağına yatar. Kadın bir şarkı söylemeye başlar. Daha sonra ikisinin de sahilde çırılçıplak koştuğu bir sahne görürüz. Bu görüntülerden adamın hayal kurarak uykuya daldığını anlıyoruz. Kadın ve adam odanın ortasında diğer kadın cesetlerinin arasında yatmaktadır. Daha sonraki sahnede ise adam cenin pozisyonunda cesetlerin arasında yatmaya devam etmektedir ama kadın yoktur. Sonra ki sahnede ellerinde coplu polisleri yatakhanenin kapısında görürüz. Ve film protesto gösterileri ve askerlerin olduğu fotoğraflarla sona erer.
Film, kurgusu, renk seçimi, ve baştan sonra tek bir mekanda geçmesiyle izleyiciye bambaşka bir deneyim yaşatıyor. Filmin final sahnesinde baktığımızda psikanalitik bir nokta tespit ediyoruz. Filmdeki üçüncü cinayet sahnesinde katilin cinsel olarak iktidarsız olarak görmemiz ve onun kadınlardan bu nedenle nefret ettiğini düşünmemizin yanı sıra. Filmin son sahnesinde kadının kucağına yatması ve kadının adama şarkı söyleyerek uykuya dalması, katilin buna paralel olarak da erkeklerin bir anne figürüne duydukları özlemi belirtiyor.
Yorumunuz: