Avrupa filmlerini takip ediyorsanız özellikle 60’lı ve 80’li yıllar arası dönemi, kendinden yaşça büyük olan bir adamla genç bir kızın (Lolita) aşkını konu alan birçok filme rastlamanız mümkün. Trajik temaları işleyen bu filmlerin genelinde “Lolita” olarak adlandırabileceğimiz genç kızlar birkaç istisna dışında reşit oyunculardan seçilmiştir.  (Bazen bunun tam tersi yaşlı bir kadın ve genç bir erkeğin tutkulu aşkını işleyen filmler de mevcut.) Bu filmlerin birçoğu işlediği konu gereği hem günümüz hem de çekildiği dönemlerde oldukça sıra dışı olarak kabul edilmiş ve tepki çekmiştir. Bu filmlerden en rahatsız edici olanlardan biriyse Louis Malle’nin yönetmenliğini yaptığı Pretty Baby (1978) filmidir. Filmde bir genelevde yaşayan bir kızı canlandıran 13 yaşındaki Brooke Shields’ın çıplak görüntüleri tartışmalara neden olmuştur.

Aslında bu tip filmleri de ikiye ayırmak mümkün. Yukarıda bahsettiğim Pretty Baby tarzında daha bir “sanatsal” çıplaklık içeren filmler, bir diğeri ise suçun, sağlıksız fantezilerin, pedofilinin, cinayetlerin işlendiği The Girl (1987) tarzı filmlerdir.

İngiltere-İsveç ortak yapımı The Girl’ün başrollerinde John Bart isimli evli, orta yaşlı bir avukatı canlandıran Franco Nero, genç kız Pat rolünde ise pek tanınmamış İngiliz aktris Claire Pawney yer alıyor. Franco Nero oldukça karizmatik bir oyuncu, 60’lı yılların sonu ve 70’li yıllardaki birçok spaghetti western ve kült filmlerden aşina bir isim. İngiliz aktris ise 14 yaşındaki bir genç kızı canlandırmasına rağmen, gülüşü, vücut hatları ile aslında genç bir kadının yaşlarında olduğunu gizleyemiyor. Filmde John’un karısı Eva’yı ise yine çok tanınmamış bir oyuncu olan Bernice Stegers canlandırıyor.

Pat, zengin bir ailenin şımarık ve uçarı genç kızıdır. John ise güvenilir, mülayim ve evli bir avukat. Pat, John’u baştan çıkartmaya çalışır. John her ne kadar bu duruma karşı koymaya çalışsa da, sonunda buna engel olamaz. John’un karısı Eva ise başka genç bir adamla ilişki yaşamaktadır. Eva da genç adamdan ayrılmak ister, fakat adam takıntılı bir şekilde kendisine bağlıdır. Pat ve John, göz önünde olmamak ve daha rahat olmak için ıssız bir yere giderler. Fakat bir muhabir onları takip eder. Bu noktadan sonra film erotizm dolu bir gerilimle devam eder.

Filmin yönetmeni Arne Mattsson. İsveçli yönetmen, erken dönem filmlerinde ağırlıklı olarak komediye eğildi. En büyük başarısını 1951 yılında çektiği Hon dansade en sommar (One Summer of Happiness) filmiyle Berlin Uluslar arası Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alarak elde etti. Aynı film ile 1952 yılında Cannes Film Festivali’nde de aday gösterildi fakat filmin içerdiği çıplaklık nedeniyle tartışmalara yol açtı. 1953 yılında yaptığı, Peder Sjöngren’in romanından uyarladığı Bread of Love filmi de büyük tartışmalara sebep oldu ve film Finlandiya’da yasaklandı. 1958 yılında çektiği Mannekang i rött filmi ile mistik cinayet öykülerini işlediği filmler çekmeye başlayarak, İtalyan Giallo tarzına adım attı. Bu çektiği gerilim filmlerinin popülaritesinin azalmasıyla, 80’li yıllarla birlikte Mats Helge ile beraber düşük bütçeli gerilim filmleri çekti. Fakat eski başarısını asla yakalayamadı.

The Girl, Arne Mattsson’un hatırlanan son birkaç işinden bir tanesi. 90’lı yılların başında ergenlik dönemini yaşayan gençlerin videoculardan aşina olduğu bir film.

Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)