Singapore Sling, tam anlamıyla geleneklere aykırı şekilde hazırlanmış bir film. Sinemada bu gibi çalışmalar sadece gece matinesinde kendilerine yer bulabilir. İşte The Rocky Horror Picture Show ve Eraserhead gibi filmlerin doğuşu da böyle olmuştu ya da Pink Flamingos gibi açıkça şoke edici çalışmaların. Gece matinesinde gösterilen filmler çöp yapımlar olabilir ya da bunlar popüler ve eleştirel zevklere uymayan sanatçıların son kalesi olabilir. Fakat hatrı sayılır derecede bir izleyici kitlesine de sahip olduklarını unutmamak gerekir.
Hem röntgenci hem de sanatsal zevklere hitap eden Singapore Sling’in anavatanı Yunanistan’da kazandığı ödüllerin yanı sıra kusmuk, ensest ve işkenceyi dahi içeren tuhaf seks sahneleri ile Yunanca, Fransızca ve İngilizce diyaloglar filmi oldukça ilginç kılıyor.
Ancak bu filmi arthouse exploitation olarak sınıflandırmadan önce kurgusal entrikalar ve yeni
oyunculuk yöntemlerinin (harmanlanmış karakteri, seslendirme, kamera önünde anlatım ve prova) kendi başına bu filmi istisnai bir sınıfa yerleştirdiğini söylemek gerekir ve eğer filmin konusu farklı olsaydı sinematografi Oscar’a layık olurdu.
Detaylara girmeksizin filmin hikayesinin ölü bir kadına aşık olan gözü pek bir dedektif (Panagiotis Thanasoulis) ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Dedektifin aşık olduğu kadın Laura’dır ve Julie London’ın Laura adlı melankolik parçası lie akıldan çıkmayacak bir şekilde anlatılır. Singapore Sling, içlerinden biri Laura’ya endişe verici bir şekilde benzeyen iki kadın sosyopatın dedektife taktığı takma isimdir.
Siyah-beyaz görüntüler filmin başından itibaren çok dikkat çekici. Duyularımız bir fırtına içerisindeyken canlı ve atmosferik gölgeler izleyiciyi yakalıyor. Yağmur yağarken Hamletvari bir ihtişamla bir mezar kazan iki kadının yüzleri ve bedenlerinin ıslaklığı izleyicinin de kendisini sırılsıklam hissetmesine sebep oluyor. Ve Singapore Sling’in her bir sahnesi aynı derecede hipnotize edici bir güzellik ile derlenmiştir. Barok ihtişam ve ince zevk bizi takip eden iğrençlikten izole eder.
Kadın kahramanlarımız bir anne (Michele Valley) ve kızıdır (Meredyth Herold). Saf bir sado-mazoşist ve ensest ritüel olarak cinayetleri tekrarlarlar. Laura kimdir? Sadece bir hizmetli mi? Duvarda asılı tablodaki kim? Singapore Sling, omzunda bir kurşun yarasıyla onların kapısını çaldığında ölümcül ağlarına düşmüş olur.
Bu film midesi hassas olanlara göre olmasa da tiksinme duygumuz kahramanların çarpık estetik çekiciliği ile hissizleşiyor. dedektifi bağlıyorlar, ona elektroşok veriyorlar ve suratına işemeden önce onu seks için kullanıyorlar. Daha sonra işkencecisi orgazm olurken onun üzerine çok gerçekçi bir şekilde kusuyor. İzleyip izlememe konusunda belki bu bir fikir verebilir.
Cocteau bir demecinde bu filmin “sersemletici bir düşünce kaynağı” olduğunu söyler. Senaryoyu, Freudyan sembolizmi ve hatta teknikleri analiz etmek isteyebiliriz. Ama korkunç manzara bizi acizane bir şekilde kımıldayamaz hale getirir ve The Story Of O’nun Gone With The Wind gibi görünmesini sağlayan aşırı cinsel fetiş bizi sarsar.
Singapore Sling, Selanik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Sinematografi ve En İyi Yönetmen dallarında ödüle layık görüldü. Her ne kadar kasıtlı bir şekilde Pink Flamingos veya Thundercrack! kadar şok edici olsa da sapkınlıkla aynı düzeyde bir stile de sahip. İngiliz sansür kuruluşu derhal filmi yasakladı. Filmin yönetmeni filmi “bazı Antik Yunan Trajedisi ögelerine sahip bir komedi” olarak adlandırdı ve hepimizin içinde olabilecek bir rahatsızlığı tasvir etmiş olabileceğini söyleyerek bu yasağa tepki gösterdi.
Sevseniz de nefret etseniz de gece matinesi gösterimlerinin politikası bağımsız sinemayı ayakta tutan şeydir. Singapore Sling zevkinize hitap etmeyebilir ama böylesi bir cesareti göze alma isteği film festivalleri dışında bulunabilecek çok sayıda film için kapıyı aralamaktadır.
Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)
Yorumunuz: