Bastille isyanı sırasında çıkan kargaşa sırasında Marquies De Sade’ın el yazmaları kayboldu. Bir süre sonra el yazmaları bulundu, 14 Temmuz 1789 günü Justine’in el yazması boş bir hücrede duruyordu (Cent vingt journees de Sodome ile birlikte.). Kısa bir süre sonra yayınlandı fakat Sade’ın asla bulunamayacağını sandığı eserleri edebiyat tarihinin ölümsüz eserleri arasındaki yerini aldı.
Justine, Sade’ın en bilinen eserlerinden biridir. Romanda bir manastırdan ayrılan Justine adındaki genç bir kızın başına gelen olaylar anlatılmaktadır. Buraya kadar her şey basit gibi görülebilir fakat Justine’in başından geçenler Sade’ın ahlak, din, toplum ve cinsellikle ilgili felsefi alt yapısını oluşturmaktadır.
Sade’ın romanlarında tanrıya meydan okuma ve kötülükten haz alma durumu vardır. Kuşkusuz Sade asi bir materyalistti ve kötülüğü seviyordu. Sevdiği kötülüğü mahkum eden ise “İyilik”ti. Sade’ın bütün eserlerinde kötülük arzu edilen ve istenilen bir şeymiş gibi görünür. Fakat anlatmak istediği şeyi anlatma yolunu kötülükte bulmuştur.
Justine beyazperdeye de birçok kez uyarlandı. İyi “Kötü Film” konseptine uyan birkaç Justine uyarlamasını da kısaca sizlerle paylaşmak istedim.
Bunlardan ilki Jesus Franco’nun 1969 yılında yönettiği “Marquis de Sade: Justine” filmidir. Film J. Franco’nun en iyi işlerinden biri. Oyunculuk, görüntü kalitesi, sahneler arası bütünlük ve dönemi yansıtan kostümler başarılı bir şekilde izleyiciye aktarılmış. Klaus Kinski, Romina Power, Jack Palance ve Mercedes Mccambridge gibi oyuncuların performansıyla alışılagelmiş Franco filmlerinin aksine buram buram kalite kokan ve onu eleştirenlere bu filmiyle tokat gibi bir cevap vermiştir. Fakat film Franco’nun gore ve çıplaklık vadeden filmlerinden hoşlanan izleyici için biraz sıkıcı olabilir. Çıplaklık demişken filmdeki çıplaklığın alışıla gelmiş Franco filmlerindeki çıplaklığa geçiş filmlerinden biri olduğunu belirtmekte fayda var. Ayrıca yönetmen orijinal metne de sağdık kalmış, film sinematografi açısından başarılı olsa da Justine’de anlatılmak isteneni Franco pekiyi anlatamamış. Bunu Klaus Kinski’nin canlandırdığı Sade karakterine baktığımızda kolayca anlayabiliyoruz.
Bir diğer uyarlama ise uçarı yönetmen Claude Pierson’a ait Justine de Sade (1972) filmidir. Film pek fazla bilinmese de bazı çevreler tarafından en iyi Justine uyarlaması olarak gösterilmekte. Filmde cinsellik ve şiddetin sınırları sonuna kadar zorlanmış, konunun yanı sıra bu sahnelerde filmde romanda olduğu gibi işlenmiş. Bu bakımdan Franco’nun uyarlamasına göre oldukça başarılı ve gerçekçi olduğunu söyleyebilirim.
Uzakdoğu sinemasına baktığımızda yukarıdaki filmlerle aynı döneme rastlayan bir başka Justine uyarlamasına daha rastlıyoruz “Onna jigoku: mori wa nureta / Woods Are Wet: Woman Hell”. Film kültürel farklılıklardan dolayı diğer iki filme göre konunun bütünlüğüne bire bir sahip olmasa değil. Filmin yönetmeni ise dönemin popüler Nikkatsu yönetmenlerinden Tatsumi Kumashiro. Japon pinku filmleri içinde önemli örneklerden biri olan film şok edici sahneleriyle de izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. Bu üç film içinde Claude Pierson’ın filmiyle birlikte favorim.
- Etiketler: Alice Arno Cent vingt journees de Sodome Claude Pierson Harry Alan Towers Hatsuo Yamaya Hiroko Isayama Huguette Boisvert Jesus Franco Justine de Sade Klaus Kinski Maria Rohm Marquies De Sade Marquis de Sade: Justine Mercedes McCambridge Onna jigoku: mori wa nureta Rie Nakagawa Romina Power Rosemary Dexter Tatsumi Kumashiro The woman with red hair Woods Are Wet: Woman Hell Yves Arcanel
Yorumunuz: