Must Love Death’in afişini ilk gördüğümde şöyle dedim: “Oha, Very Bad Things’in afişine ne kadar benziyor!” Filmi izleyene kadar sırf bu yüzden Very Bad Things kopyası bir film izleyeceğimi düşünmüştüm ama yanılmışım.Hemen belirteyim, bence korku ile komedi birbirine çok yakışan iki tür. Bazen izlediğim bir filmin türü sadece korku ya da komedi ise bayabiliyor fakat korku-komedi kırmalarını asla geri çeviremiyorum. Must Love Death ise romantik komedi ve işkence pornosu gibi iki alt türü birbirine harmanlayan tuhaf bir filmcik. Kağıt üzerinde kulağa ilginç gelse de film bekleneni verebiliyor mu? Bu da tamamen ruh halinize kalmış.
Filmdeki baş karakter Norman, aşk acısı çeken, intihara meyilli depresif bir müzisyen. Bu da yetmezmiş gibi psikopatların eline düşüyor. Film de bundan ibaret; Norman bir yandan toplu intihar vaadiyle kandırılıp kimsenin başına gelmemesini dilediğim olaylara maruz kalıyor, bir yandan da geri dönüşlerle olayların nasıl bu raddeye geldiğini hatırlıyor. Norman’ı canlandıran Sami Loris’i nedense Henry filmindeki Michael Rooker’a ve biraz da Christian Slater’a (gerçi bu yine Very Bad Things afişinin etkisi olabilir) benzettim. Filmdeki oyuncuların çoğu ise Almanya’da SOKO ön adıyla yayınlanıp CSI dizisindeki gibi bir çok farklı versiyonu olan polisiye dizide oynamış. Evet, film İngilizce olsa da, Amerikan filmlerine benzese de oyuncuların neredeyse hepsi Alman ve film Berlin’de çekilmiş. Yönetmen Andreas Schaap ise ilk kez uzun metrajlı bir filme imzasını atmış. İlk çalışmasıyla umut vaat etse de Olaf Ittenbach, Timo Rose ve Andreas Schnaas gibi Alman gore ustalarının mertebesine erişebilmek için kırk fırın Alman pastası yemesi gerekiyor.
Filmin hoşunuza gidip gitmemesinin ruh halinizle doğrudan alakalı olduğunu söylemiştim. Örnek vermek gerekirse daha önce Stephen Dorff’un oynadığı Botched ve komik psikopatlı Otis gibi filmleri de aynı ruh haliyle izleyerek çok sevdiğim ve başkalarına izlettiğimde benim kadar sevmediklerini, hatta nefret ettiklerini görmüştüm. Hatta bir arkadaşım Botched’ı ikinci kez zorla izlettiğimde beğendiğini söylemişti, gerçi ben susayım ve daha fazla izletmeyeyim diye de öyle demiş olabilir. Her ilk film bir Evil Dead veya Shaun of the Dead olamayacağı için büyük beklentiler içine girmeden izlerseniz hoşunuza gidecek bir film. Gerçi beklenti içine de girmek hakkınız, sonuçta filme bir buçuk saatinizi ayırıyorsunuz. Elbette sizi eğlendirmesini ve güzel vakit geçirmesini bekleyeceksiniz. Ama en azından Shining göndermesinde güleceğinizi söyleyebilirim. Ne diyeyim bilemedim, sanki filmi ben çekmişim gibi ikna etmeye çalışmaktan utandım. Sevgiler.
Yazan: Mert Kutay (mert@iyikotufilm.com)

Yorumunuz: