Celso Ad. Castillo José Bénazéraf
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz José Bénazéraf ve Celso Ad. Castillo anısına Immoral Tales kitabının yazarı Pete Tombs‘un kaleme aldığı yazının çevirisini İyi “Kötü Film” takipçileriyle paylaşıyoruz.
Bu blogu ölüm ilanları sütununa dönüştürmek istemiyoruz fakat son bir kaç hafta, “dünya sinemasını vahşi tarafından” olan iki ustanın ölümünü gördü. Onların gidişini burada belirtmek durumundayız.
Daha çok sinema eleştirmeni olan Celso Ad’in dar bir bakış açısına sahip olduğu iddia edilir. Çok tanınmayan Castillo, Filipinler’de ülkenin en yenilikçi ve kışkırtıcı yönetmenlerinden biri olarak kabul edilir. 1943’te doğan Castillo, ilk zamanlar babası gibi avukat olmayı planladı fakat çok geçmeden çizgi roman yazarı olarak eğlence sektörüne yöneldi. 1960’ların ortalarında, o zamanlar hızlı gelişen sinema sektörü için bu çizgi romanları senaryolaştırmaya başladı. İlk filmini 1965’de yönetti ve asıl atılımı, bölgesel sinema endüstrisinin sevilen starlarından biri olan Fernando Poe Jr’ın başrollerinde yer aldığı filmleri ile 70’li yılların başında oldu.
Castillo, Filipinler de skandal olmak için garip olmayacak (bugün olduğu gibi) patlayıcı etki yaratacak seks ve din karışımı olan kışkırtıcı hikayeler yazmaya devam etti. Nympha, Isla ve özellikle Snake Sisters seyircinin dikkatini çekti fakat tartışma yarattı. Ayrıca Fernando Poe Jr’nın eşi Susan Roces’ın başrolünde yer aldığı klasik olmuş Let’s Scare Barbara to Death’i de içeren bir sürü korku filmi çekti.
Drama, komedi, aksiyon, korku, dövüş sanatları, sexploitation gibi farklı türlerde filmler yaptı. Onun en iyi filmleri kasıtlı bir bireysellikle karakterize olmuş, görsel bir şiirselliğe dokunan ve heyecanlandırmak, eğlendirmek için yoğun bir arzuya sahiptir. Bu bazen işe yarar bazense yaramaz. Ama her zaman izlemesi büyüleyicidir. Onu özleyeceğiz.
José Bénazéraf ile ilk olarak yirmi yıl önce Immoral Tales kitabı için görüşmeler yaparken tanıştım. Çok misafirperver ve son derece eğlenceliydi. Yıllar sonra emekli oldu. Zarif, eski bir model olan eşi Simone ile Paris’in en çok arzu edilen banliyölerinden biri olan Neuilly’de, lüks bir dairede yaşıyordu. Bir sonraki röportajımı Alain Robbe-Grillet ile yapacağımı duyduğunda ise epey eğlendi, çünkü sadece iki sokak ötesinde oturuyordu. Kahkahalarla Alain Robbe-Grillet’in cinsel eğilimleriyle ilgili açık saçık hikayelerle beni ağırladı.
José Bénazéraf huysuz, yaşlı ve çelişkilerle dolu bir herifti. (bariz bir komünist fakat Paris, İspanya ve Güney Fransa’daki evlerinde burjuva bir yaşam tarzı sürüyordu). Onun komünizmi, filmografisi gibi, aynı kaynaktan besleniyor gibiydi: temel olarak bir polemikçi olmaktan hoşlanıyordu, bu onun için hayat enerjisiydi. Hemen hemen her konuda güçlü fikirleri vardı ve İngiltere’de yaşanan, gazetelerde okuduğu ve sinirlendiği olaylarla ilgili beni arardı. Bir savaş kahramanıydı, her ne kadar kendisini bu şekilde tarif etmese de, halen Fransız toplumunun bazı kesimlerinin Nazilere teslim olmasına hiddetleniyordu. Zalimlere gerçekten karşı olanların ise eşcinseller, Yahudiler ve Komünistler olduğunu söylüyordu.
Onunla ilgili en önemli anılarımdan biri ise; bir gün onu ziyarete gitmiştim ve son oyuncağı yepyeni Porsche Cabriolet’sini park etmişti. Gözlerinde büyük bir pırıltı ile arabayla dolaşmamız için ısrar ediyordu. Son sürat Champs Elysees’den aşağı yola koyulduk ve bir yandan da bana hızı kontrol etmem için bağırıyordu. Çünkü aynı anda hem arabayı kullanıp hem de hız göstergesine bakamıyordu. Bildiği bir restoranın önünden geçerken, durup öğle yemeği yememize karar verdi ve şehir merkezini en işlek caddesinin ortasına park etti. Ben otururken sürekli başımı uzatarak Porsche’yi kontrol ediyordum, bir süre sonra etrafı meraklılar tarafından sarıldı ve en nihayetinde bir polis geldi. Hiç şüphesiz ki bir araba hırsızı tarafından yolun ortasına terk edildiğini düşünmüştür.
O, doğanın bir gücüydü. Bu kesinlikle ona uyan bir tanımlamaydı ve doğanın bütün güçlerine sahip olunca bunun sonunun olabileceğine asla inanmazsınız. Ama o da hepimiz gibi bir ölümlüydü.
Onun filmleri hakkında ne söyleyebilirsiniz? O filmler onları yapan adamın birer yansımasıydı. 1963 yapımı filmi Le concerto de la peur için söylenen bir tanımlamada dendiği gibi: “ vicdan azabı çektirir, libidoyu arttırır ve duyuları heyecanlandırır!”.
“BURJUVA TOPLUMUNDA EROTİZM BİR ANARŞİ BİÇİMİDİR”
-José Bénazéraf-
Çeviren: Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)

Yorumunuz: