Lucio Fulci (17 Haziran 1927 – 13 Mart 1996) İtalyan yönetmen, senaryo yazarı ve aktördür. Polisiye filmler, kovboy filmleri ve komedi tarzı çeşitli filmler çektiği halde Zombi 2 (1979) ve The Beyond (1981) isimli vahşet yapımları ile bilien Fulci, Herschell Gordon Lewis tarafından kendisine takılan “Vahşetin Babası” (Godfather of Gore) lakabıyla tanınır.
Yaşamı ve Kariyeri
Fulci 1927 yılında Roma’da doğmuştur. Üniversitede tıp eğitimi alıp bir süre sanat eliştirmeni olarak çalışan Fulci, senaryo yazarı olarak sinema kariyerini yeğlemiş, daha sonraları yönetmen olarak genellikle komedi türünde çalışmıştır. İlk başlarda 1960’ların ortalarına kadar Fulci, çoğunluğunda Franco ve Ciccio’nun İtalyan komedi takımının rol aldığı bir düzineden fazla komedi filmi yönetmiştir.
1969 yılında, vahşet ve din tasvirleriyle tartışmalara yol açan ve ticari yönden başarılı polisiyeler (Lizard in a Woman’s Skin ve The Psychic) ile aksiyon filmleriyle (White Fang ve The Four of the Apocalypse) gerilim alanına yönelmiştir. Lizard filmindeki uzuvları kesilmiş hayvanlar ve hayvan deney odalarını içeren özel efektler o kadar gerçekçiydi ki, bunların yapay köpek kuklaları (Carlo Rambaldi isimli özel efekt üstadı tarafından yapılmışlardır) olduğunu ispat edip, gerçek hayvanlar olmadığını açıklayana dek mahkemelerde süründü ve hayvan vahşeti ile suçlandı.
Ülkesinde onu şöhrete kavuşturan ilk film, iğneleyici bir toplum eleştirisi ve yönetmenin markalaşacak vahşet anlayışının karışımı olan Don’t Torture a Duck isimli yapımdı. Fulci Katolik bir anlayışla yetiştirilmişti ve kendini bir Katolik olarak adlandırırdı. Buna rağmen, bazı filmlerinde (Beatrice Cenci ve Don’t Torture A Duckling gibi) anti-Katolik bir görüntü oluşturduğundan, Marksist olduğu düşünüldü. Filmlerinin birinde bir rahip katil ruhlu bir çocuk katili olarak tarif edilmiş, bir başka filmde ise kendini asarak intihar eden ve şeytan olarak reenkarne olan bir başka rahip yer almıştır.
1979’da uluslararası alandaki atılımını, George Romero’nun Dawn of the Dead (1978) isimli filminin devamında, Avrupa’da satılan vahşi zombi filmi Zombi II (1979) ile yaptı. Bu çıkışı , ayaklarını sürüyerek yürüyen, kurtcuklar tarafından sarılmış öfkeli zombilerin yer aldığı korku ve doğaüstü hikayeleri ile devam ettirdi. Fulci’nin 1979 – 1983 yıllarında piyasaya çıkan asıl filmleri (çoğu, ünlü İtalyan senarist Dardano Sacchetti tarafından yazılmıştır) bazı eleştirmenler tarafından o zamana dek yapılan en vahşi ve kanlı filmler olarak adlandırılmıştır. City of the Living Dead (1980), The Beyond (1981), The House by the Cemetery (1981), The Black Cat (1981) ve The New York Ripper (1982) aşırı derecede kan, işkence ve vahşet içeren, herkesçe beğenilmiş yapıtlarıdır.
Fulci’nin birçok filmi R-Rating (18 yaşından büyüklere hitap eden, vahşet içerikli) olarak adlandırılmasını sağlamak için sansürden geçirilmiş (Seven Doors of Death isimli film sansürlenerek ortaya çıkan The Beyond gibi) ya da X-Rating (Sadece yetişkinlere hitap eden, aşırı vahşet içeren) olarak adlandırılmaması için (Zombie II ve The House by the Cemetery) derecelendirilmeyerek piyasaya sürülmüştür. Derecelendirilmeyen bu filmler birçok kez dünya çapında arabalı sinemalarda ve açık tiyatrolarda bu durumdan memnun genç topluluklara ve korku fanatiklerine sunulmuştur. Fulci’nin korku filmlerinin çoğu “göz yaralanmaları” içerir ve bu yaralanmalar karakterin gözünün delinmesi şeklinde ya da gözün yuvasından çıkıp sallanması şeklinde yakın çekimde detaylı bir şekilde sunulur.
Fulci’nin birçok filmi Avrupa’da yasaklandı ya da ağır sansüre uğramış şekillerde piyasaya sürüldü. İngiltere’nin kötü şöhretli, tiksindirici filmler listesindeki 74 orjinal yapıtın üçü Fulci’ye ait olan Zombi II (1979), The Beyond (1981) ve The House by the Cemetery (1981) idi. Fulci’nin New York Ripper isimli filmini inceledikten sonra, İngiliz Film Tasnif Komisyonu bu filmi sadece onaylamamakla kalmadı aynı zamanda bu rencide edici filmin tüm kopyalarının ülkeden toplatılması talimatını verdi.
Fulci 1984’te Hepatit nedeniyle ölümcül derecede hasta oldu (New York’ta Murder Rock isimli filmin yönetmenliğini bitirir bitirmez), aylarca hastanede yatması gerekti. Fulci 1984 yılının çoğunu hastanede siroz ile mücadele ederek, 1985 yılını ise evinde iyileşerek geçirdi. 1986’dan sonra diyabet belası ve Fulci’nin arkadaş çevresinden olan senaryo yazarı Dardano Sacchetti’nin ayrılması ile Fulci başarıdan çok daha uzaktı. 1986’dan sonraki çoğu Fulci filmi, Aenigma (1987) ve Voices From Beyond (1991) istisnaları hariç kötü yazılmış ve kalitesiz yapımlardı. 1988’de Filipinlerde Zombi 3 isimli filmin yüzde atmışlık bir kısmını yönetebilen Fulci, yaşamını tehlikeye sokan hastalık yüzünden aniden İtalya’ya dönmek zorunda kaldı ve filmde ismi geçmeyen yönetmen Bruno Mattei tarafından bitirildi. Fulci bitirilen işten hiç memnun olmadı ve başarısız bir girişim ile ismini filmin jeneriğinden çıkartmaya çalıştı.
1989’da Fulci, İtalyan televizyonları için hazırlanmış bir takım korku filmleri yapmaya yöneldi, içerdiği yüksek kan ve vahşet nedeniyle filmlerin hiçbiri İtalya’da yayınlanmadı. (Lakin İtalya dışında DVD olarak piyasaya sürüldüler.) Fulci’nin başarılı günlerine dönme niyetiyle yaptığı Demonia (1990) ve A Cat in the Brain (1990) isimli filmler genel olarak değerlendirildiğinde Fulci hayranlarınca büyük hayal kırıklığıydılar. Son projesi 1991’de çektiği Door to Silence berbat eleştiriler aldı ve bu büyük ölçüde kariyerini bitiren olay oldu.
Hayatının son 10 yılında Fulci, yapımlarının kalitesini göze batacak şekilde düşüren kişisel problemlerin ve sağlık problemlerinin sıkıntısını çekti. Eşinin 1969 yılındaki intiharı ve yıllar sonra kızının geçirdiği ölümcül trafik kazası her zaman üzerinde büyük bir yüktü. Kadınları sevdiğini iddia etmesine rağmen, The New York Ripper gibi hiper-vahşet filmleri yüzünden eleştirmenler tarafından mizojenist (kadın düşmanı) olarak damgalandı. Diyabeti yüzünden ayağı ile ilgili ciddi sağlık sorunları yaşadı fakat yakın çevresi ve arkadaşlarından sağlık durumunun ciddiyetini saklamaya çalıştı böylece iş görmez biri olarak adlandırılmayacaktı.
Bu dönemlerde, 1987’den 1990’a dek Fulci, hiç yönetmediği çok düşük bütçeli korku filmlerinin jeneriklerine ismini kiralamaya başladı, böylece bu filmlerin İtalya dışında daha fazla dağıtılmasını sağladı. The Curse ve The Murder isimli iki filmin kan efektlerini yönetmek için ortaya çıksa da, diğer projelerde hemen hemen hiç şahsen bulunmadı, lakin Lucio Fulci Sunar puntolarıyla reklam afişlerinde bu projeleri üstlendi. Fulci, özellikle bir filmin jeneriğinden (Gianni Martucci’nin Red Monks filmi), ismini çıkarma girişiminde bulundu hatta bu filmin yapımında kesinlikle bir katkısı olmadığı yönünde yemin etti ancak ismini jenerikten çıkaramadı. Bir sonraki yıl isminin kullanılması karşılığında Fulci’ye bu filmlerden seçtiği kan sahnelerini kullanma izni verildi ve Fulci bunları kendi oynadığı kötü şöhretli filmi A Cat in the Brain’de kullandı.
Bazı Fulci hayranları, geçmişe dönük olarak düşündüklerinde kariyerinin zirvesinde iken Fulci’nin popülaritesinin, Fulci’nin birlikte çalışmaktan kaçtığı ve şiddetle eleştirdiği diğer İtalyan korku filmi yönetmeni Dario Argento ile aynı olduğunu savundular. Fulci muhtemelen Argento’ya kırgındı, çünkü Argento İtalya’da(ve dışında) tanınıyor, sürekli ciddi alkışlar alıyor, ve Fulci başarısız korku filmleri yönetmeni olarak adlediliyordu. (Fulci arkadaşlarına, öldüğünde tüm İtalyan gazetelerinin ismini yanlış yazacağını söylemiş, tabi ölümünden o kadar bile söz edilirse.)
1995 yılında, Fulci ve Argento, hikayesini Gaston Leroux’un yazdığı Wax Mask (1953 yapımı korku klasiği House of Wax filminin yeniden çekimidir) isimli filmde işbirliği yapmayı kabul ettiler. Argento, Fulci’nin o zamanlar içinde bulunduğu kötü durumu bildiğini ve ona bir geri dönüş yapması için bu fırsatı önerdiğini iddia etti. Fulci, Argento için filmin ön özetini ve senaryosunu hazırladı ve ayrıca filmi de yöneteceğini düşünüyordu ki çekimler başlamadan hayata veda etti. (o zamanlar Argento’nun Stendahl Syndrome projesinde bulunması nedeniyle gerçekleşen ertelemelerin yüzünden) Fulci projenin birçok kez ertlenmesi yüzünden öfkeleniyordu, çünkü artık zamanını doldurduğunu düşünen Fulci çaresizce büyük bütçeli son bir film yapmak istiyordu. Film nihayetinde özel efekt sanatçısı Sergio Stivaletti tarafından yönetildi. Söylenenlere göre, Fulci’nin ölümünden sonra filmin senaryosu, senarist Daniel Stroppa tarafından yeniden biçimlendirildi ve böylece tamamlanan film Fulci’nin orjinal senaryosu ile pek alakalı değildi. (Stroppa, Fulci’nin ilk filmlerinden House of Clocks ve Voices from Beyond’un senaryolarını Fulci ile beraber yazmıştı.)
Fulci, 13 Mart 1996 günü öğleden sonra, diyabet komplikasyonları yüzünden Roma’daki evinde tek başınayken hayata veda etti. Fulci’nin ölümüyle alakalı birtakım şüpheler vardı, çünkü son yıllarındaki ağır hastalıklar ve umutsuzluğu yüzünden bilerek tedavisine devam etmeyip, ölümü seçtiği düşünüldü, fakat kimse öldüğü sırada gerçekten yalnız olup olmadığını da bilmiyordu.
Fulci’nin yapımları hakim olan eleştirel görüş tarafından saf sömürü filmleri olarak değerlendirildiği için, ya reddedildi ya da görmezden gelindi. Ancak bu türün hayranları, ileri vahşet türündeki bu özgün yapımları takdire şayan buldular ve en azından sıçrama filmlerinden The Beyond, büyük bir hayran kitlesi oluşturmasını sağladı. 1998’de Fulci’nin ve filmlerinin kendisine büyük ilham kaynağı olduğunu sürekli belirten yönetmen Quentin Tarantino The Beyond isimli filmi yeniden çekti. Fulci’nin pek meşhur olmayan ilk filmlerinden Barbara Bouchet’in başrolünü oynadığı Don’t Torture a Duckling (1972) ciddi övgüler aldı. Fulci, Don’t Torture a Duckling ve Beatrice Cenci isimli iki filmini en takdire değer filmleri olarak değerlendirdi (ki eşinin tüm filmlerini arasından bunları en çok beğendiğini söylerdi) ve Fulci’ye göre Zombi II ile The Beyond isimli filmleri de ünlü kült fimler arasında yer almalıydı.
Ölümünden iki ay önce Ocak 1996’da, New York’ta bulunan Fangoria Korku Kongresi tarafından krallara layık karşılandı. Hafta sonu boyunca abartısız binlerce hayranının onunla tanışmak için çektikleri zorlukları gördükten sonra, katılımcılara yapımlarının ana vatanı İtalya dışında bu kadar meşhur olacağını beklemedeğini söyledi.
Fulci Sacchetti’ye Karşı
1977 – 1983 yılları arasında Fulci ve senarist Dardano Sacchetti birçok beyazperde yapımında birlikte yer aldı. Hatta Fulci’nin ün sahibi korku filmlerinin çoğu Sacchetti tarafından yazılmıştı. 6 yıl Sacchetti ile ortak çalıştıktan sonra Fulci, Meksika’da 1983’te çektiği Conquest (Konan tarzı bir fantastik yapım) isimli filmiyle yoluna yalnız başına devam etmeyi seçti. Film büyük bütçeli, A kalite bir çekim olacaktı ve söylentilere göre Sacchetti Fulci’nin kendisini bu projede düşünmemesine içerlemişti. Film piyasaya sürüldüğünde açık bir şekilde yetersiz ve kalitesiz bir makara olduğu anlaşılıyordu ve sonrasında Fulci’nin Sacchetti ile yeniden çalışma girişimleri başarısız olmuştu, çünkü Sacchetti de artık kendi yolunu seçmişti. Çoğu Fulci hayranı 1983’ten sonra Sacchetti olmadan yapılan Fulci fimlerinin daha önce Sacchetti ile yapılan filmler kadar iyi olmadığını kabul ediyordu.
Birkaç yıl sonra Fulci, Sacchetti’yi kendine ait senaryo fikrini çalmakla (1983 yılında birlikte çalışmaları gereken bir projeden bahsediyor) ve yönetmen Lamberto Bava’ya 1987’de bu filmi çekmesine izin vermekle suçladı. Luca M. Palmerini ve Gaetano Mistretta’nın yazdığı Sphagetti Nightmares isimli kitap, biri Sacchetti’ye biri Fulci’ye ait iki röportaj yayınlayarak aralarındaki küskünlüğün sebeplerini açıkladı.
Fulci’nin röportajı şu şekilde sürüyor : “ Bir gün Dardano’ya The Postman Always Rings Twice filmine devam niteliği olacak Evil Comes Back (sonraları Per Sempre/After Death olarak yeniden isimlendirilecek) isimli filmimin konusunu anlattım ve o üzerinde yönetmen olduğum belirtildiği halde bunu birçok yapımcıya önermiş. Sonra bir gün kendi ismiyle bu filmin telif haklarını almış! (gülüyor) Sonraları öğreniyorum ki senaryo fikrini benim de arkadaşım olan yapımcı Sergio Martino’ya satıyor, fakat geçmiş arkadaşlığımızın hatrına, onu dava etmeme kararı aldım. Sadece kendisiyle olan tüm ilişkimi kestim. O herşeye rağmen iyi bir senaryo yazarı.”
Sacchetti’nin röportajı ise şu şekilde: “Lucio’ya, ölü bir adamın hayata döndüğü, The Postman Always Rings Twice filminin devamı olan fantazi yapımı Until Death’i önerdiğimde, proje için heyecanlanarak hikayemi, daha sonra bana senaryo yazma yetkisini verecek olan bir yapımcıya okuttu. O zamanlar Fulci filmi kendisinin yöneteceğini düşünüyordu. Sonraları, farklı bir takım sebepler yüzünden bazı problemler çıktı ve film hiç çekilmedi. Dört yıl sonra Bava senaryoyu Per Sempre/Until Death’i çekmek için kullandı ve o zamanlar bu işlerden elini çekmiş olan Fulci bana sinirlendi ve bu suçlamaları savurmaya başladı. Bu filmi birlikte yapacağımız konusu doğrudur, ancak senaryoyu kendisinin oluşturduğu ve benim bu senaryoyu ondan çaldığım iddiası bir bilim-kurgu filmi gibi.”
Tolga DEMİRTAŞ (tolga@iyikotufilm.com)
- Etiketler: A Cat in the Brain Aenigma After Death Beatrice Cenci Bruno Mattei Carlo Rambaldi Ciccio City of the Living Dead Conquest Daniel Stroppa Dardano Dardano Sacchetti Dario Argento Dawn of the Dead Demonia Don't Torture A Duckling Don’t Torture a Duck Door to Silence Evil Comes Back Gaetano Mistretta Gaston Leroux George Romero Gianni Martucci Godfather of Gore House of Clocks Lamberto Bava Lizard in a Woman’s Skin Luca M. Palmerini Lucio Fulci New York’ta Murder Rock Per Sempre R-Rating Red Monks Sergio Martino Seven Doors of Death Sphagetti Nightmares The Beyond The Black Cat The Curse The Four of the Apocalypse The House by the Cemetery The Murder The New York Ripper The Postman Always Rings Twice The Psychic Until Death Voices From Beyond Wax Mask White Fang X-Rating Zombi 2
Fulci bir efsanedir kesinlikle müziği kurgusu kamera ve ışık kullanımı kesinlikle döneminin öncülerindendir bu güzel yazı için ayrıca teşekkürler..
Yorumunuz: