iyiköfüfilm

19
May
2014

Ruggero Deodato Röportajı

Röportaj kategorilerinde yayınlandı.

Ruggero-Deodato

Cannibal Holocaust and the Savage Cinema of Ruggero Deodato

Ropörtaj: Gian Luca Castoldi

Sinema dünyasıyla ilk ilişkiniz 1950’lerde Roberto Rossellini’nin yönetmen asistanı olarak oldu. Bu fırsatı nasıl yakaladınız?

Bu büyük yönetmenin oğlu ile çocukluğumdan beri arkadaştım. Potenza’da doğmuş olmama rağmen her zaman Parioli’de (Roma’nın bir ilçesi) yaşadım ve sinema sektöründe çalışan birçok kişi benimle aynı yerde yaşıyordu. Erken yaşlardan itibaren sinema dünyası beni kendine çekmişti; çok geçmeden kendimi stüdyolarda ufak işler yaparken ve Lorenzo’nun (Rossellini) çok iyi bir arkadaşı olarak buldum , çoğunlukla onun Santa Marinella’daki evindeydim. Bir gün beklenmedik bir şekilde babası bana “Ruggerino, benimle gelip asistanım olmak ister misin?” dedi. Böyle bir şeyi hayal bile etmemiştim ama gittim ve üçüncü yönetmen asistanı olarak ilk filmimi yaptım, daha sonra çok geçmeden ikinci asistan oldum ve her seferinde hiyerarşide bir basamak yükseldim. Rossellini bir dahiydi ve çocukları da harika yeteneklere sahipti. Lorenzo daha da fazlasını yapabilirdi ama babası hiçbir zaman ona fazla yardımcı olmadı, böylece onun birinci yönetmen yardımcısı da ben oldum. Rossellini’nin yönettiği altı filmde çalıştım: II generale della rovere, Ere notte a Roma, Viva l’Italia, Vanina Vanini, Amina nera, ve bir kısa film olan Illibatezza (RO.GO.PA.G projesine olan katkısı). (daha&helliip;)


14
Kas
2013

SİYAD Başkanı Tunca Arslan Söyleşisi

Röportaj kategorilerinde yayınlandı.

Tunca-Arslan-foto1

Tolga Demirtaş: Sinemaya olan ilginiz ve sinema ile ilgili yazma fikri nasıl ve ne zaman ortaya çıktı?

Tunca Arslan: Çoğu sinemasever gibi benim de ilgim çocukluğumda, ailece gittiğimiz filmlerle başladı. Şanslıydım, hemen hemen her hafta sonu sinemaya gidilir ve seyredilen filmler hakkında evde konuşulurdu. İlkokuldayken uzun süre hafta içinde de annemle mutlaka bir film izledik. Annem 80’ini çoktan geçti ama halen sık sık telefon açıp “Hangi film iyi, hangisine gideyim?” diye soruyor. Bizim aile için sinemaya gitmenin adeta törensel bir yanı vardı; biletler mutlaka bir gün öncesinden alınır, o günün en önemli faaliyeti sinemaya gitmek olurdu. 1970’lerin İzmir’indeki Şan, Elhamra, Sema, Konak, Köşk gibi salonların, Gözümoğlu, Renk, Vadi, Demiray gibi yazlık sinemaların hakkını asla ödeyemem yani. Bir de Hakimiyet-i Milliye İlkokulu’nun kütüphanesindeki sinema salonunu anmalıyım. Her öğle tatilinde, aceleyle yemek yedikten sonra Chaplin’leri, Buster Keaton’ları, Laurel-Hardy’leri izlerdik. Bugün herhangi bir devlet okulunda böyle bir olanak var mıdır, merak ediyorum.

Sinema yazarlığına ise öncelikle edebiyat uyarlamalarını yazarak 1989’da “2000’e Doğru” dergisinde başladım. Ali Hakan derginin sinema sayfasını hazırlıyordu, ben de kitap sayfasını. O dönem özellikle edebiyat uyarlamalarını kaçırmamaya çalışıyordum. İlk yazım da Stephen Frears’ın, Choderlos de Laclos’nun romanından uyarladığı “Tehlikeli İlişkiler” (Dangerous Liaisons) üzerineydi. Sonra Ali Hakan Sabah gazetesine geçince sinema sayfasını da ben yapmaya başladım. Belirtmeden geçmeyeyim, İstanbul Film Festivali, Antrakt dergisi ve Atilla Dorsay, benim de dahil olduğum eleştirmen kuşağının işini çok kolaylaştırmışlar, sağlam bir zeminde yürümemizi sağlamışlardır.

Bir de parantez açayım… Aslında hakkında yazdığım ilk film Sinan Çetin’in “Prenses”idir. Dergiciliğe, Hukuk öğrencisiyken başladım sayılır. 1986’da yayın kurulunda bulunduğum gençlik dergisi “Gökyüzü” için yazdığım, “Pamuk Prenses ve Cüceler” başlıklı, oldukça sert bir yazıydı. Sinan Çetin henüz sol-sosyalist iddialara sahipti ve film hakkında “Gökyüzü” okuru öğrencilerle bir tartışma toplantısı yapmayı kabul etti. Yazıyı toplantıdan sonraki ay yayımlamaya karar verdik. Sinan Çetin de merak edip okumak istedi ve fotokopisini çekmeyi akıl edemeden tek kopyayı ona verdim. Sinan Çetin gelmedi, tartışma toplantısı gerçekleşmedi, yazıyı da geri alamadım. Umarım çekmecelerinin birinde saklıyordur! (daha&helliip;)


can-oral

Can Oral, yaklaşık 10 yıldır “Siyah Ekran” adını verdiği ekiple kısa ve orta metraj filmler çeken bir yönetmen. Belki siz onu Cemiyette Pişiyorum‘un ya da Mr. Mantis‘in davulcusu olarak biliyorsunuz. Belki bir yerde öykülerinden birini okumuş ya da çizgi romanlarından birine rastlamışsınızdır. Can’ın filmografisinde gerçeküstü/korku örnekleri de var, komedi de. 3 Kasım’da yeni filmi “Buna Değer”in galası gerçekleşecek ve kısa süre sonra filmi online platformlardan da izleyebileceğiz. Uzun metraja geçme arifesinde, Can’la sinema yapmak, gerçeklik, setler ve gelecek üzerine konuştuk.

Can Oral’ın filmleri, öyküleri, çizgi romanları ve özgeçmişine “siber bir örümcek ağı” olarak tanımladığı siyahekran.net üzerinden ulaşabilirsiniz. (daha&helliip;)


13
Tem
2013

Soska Kardeşler Röportajı

Röportaj kategorilerinde yayınlandı.

soska_sisters

Tolga Demirtaş: Merhaba Soska kardeşler. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler.

Sylvia Soska: Teşekkürler, bu fırsat bizim için bir ayrıcalık.

Jen Soska: Bize zaman ayırdığın için teşekkürler!

Tolga Demirtaş: Film çekmeye nasıl başladınız?

Sylvia Soska: Kazara. 7 yaşımızdan beri oyunculuk yapıyorduk, asla çok başarılı olamadık. Büyüdükçe, ikizler için uygun olan roller şirinlikten ve pek esaslı olmayan rollerden açıkça cinselleştirilmiş ve yine pek de esaslı olmayan rollere kaymıştı. Film endüstrisinin içinde gurur duyabileceğimiz şekilde yer almak istedim, bu yüzden kapsamlı bir dövüş sanatları dersi almaya karar verdik ve bir film okulunda dış kaynaklı bir dublör programına katılarak bu işe de el atmaya çalıştık fakat her yönden berbat bir okuldu. Okul, sektörde bizi hayal kırıklığına uğratan final projemizin finansmanını kesti ve biz de “Dead Hooker in a Trunk”ı kendimiz yazmaya, yönetmeye, ayrıca oynamaya, dublörlüğünü yapmaya vb. karar verdik. Bu eve varış gibiydi, sektörde sonunda kendimize bir yer bulmuştuk.

Jen Soska: Küçük birer kız çocuğu iken yönetmen ya da senarist olmaya teşvik edilmiyorsunuz. Biz de aktris olmayı istiyorduk. İlk olarak lisede yönetmenlik yaptık. 12. Sınıftaydık ve yönetmenlik ve senaristlik dersi alıyorduk. Mezuniyette ikimizin de “en iyi yönetmen” ödülünü aldığını hatırlıyorum, ama “en iyi aktris” ödülünü alamadığımız için üzülmüştük, ha haaa. Bence bu olacakların bir işaretiydi. Birbiriyle beraber yürümeyen birçok ufak tefek uğraşımız ve yeteneğimiz vardı, sonunda yönetmenliği seçtik. Nihayet yapmamız gereken şeyi yapıyormuşuz gibi hissettirdi. Eve varış gibi hissettirdiği çok doğru. (daha&helliip;)


26
Nis
2013

Kaya Özkaracalar Röportajı

Röportaj kategorilerinde yayınlandı.

Kaya-Özkaracalarİyi “Kötü Film”in esin kaynaklarından Geceyarısı Sineması Dergisi’nin kurucularından, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Televizyon bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kaya Özkaracalar ile sizler için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Tolga Demirtaş: Merhaba, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Öncelikle sinemaya olan ilginiz nasıl başladı?

Kaya Özkaracalar: Hem annem, hem babam sinemaya gitme alışkanlığı olan bir kuşaktan geliyorlar, özellikle annem sinemayı, sinemaya gitmeyi çok sever. Küçüklüğümden beri beni de sinemaya götürürlerdi.

Tolga Demirtaş: Belli bir kesim tarafından hala unutulmayan “Geceyarısı Sineması” dergisi fikri nasıl ortaya çıktı?

Kaya Özkaracalar: Ortaokul yıllarım gazetelerdeki ilanların, sinema salonlarındaki posterlerin, lobi kartlarının, fragmanların çağrısına uyarak Beşiktaş Mıstık Sineması’nda ve Şişli-Harbiye hattındaki sinemalarda (sırasıyla Şişli Kent, Osmanbey Site ve Gazi, Pangaltı İnci, Harbiye Konak ve As) korku ve serüven filmleriyle haşır neşir olarak geçmişti. Çoğu kez izlemeye koyulduğum filmlerden pek azı, görsel tanıtım materyallerindeki vaatlerini yerine getiriyordu. Neticede, sinemalarda bize ulaşan filmlerden daha ötesi hakkında bilgilenmeye ve o filmlere video sayesinde ulaşmaya yönelirken buldum kendimi.

Yıllar geçtikçe, fantastik sinema hakkında edindiğim birikimi paylaşma isteği arttı. Bu minvaldeki ilk yazılarım Antrakt dergisinde yayınlandı (1997). Antrakt’ın kapanmasının ardından Radikal gazetesinin hafta sonu eklerine yazmaya başladım. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni