iyiköfüfilm

directors_jeanrollin

Phil Hardy’nin The Overlook Film Encyclopedia:  Horror adlı eseri gibi başucu kitapları Rollin’in filmlerinden etkileyici şekilde bahsetmiştir. Hardy, Lips of Blood’u “hoş ve ürkütücü” ve Requiem For a Vampire’yi de “delicesine coşkulu sadist bir şiir” şeklinde tanımlamıştır. Bunun yanı sıra Cathal Tohill ve Pete Tombs’un Immoral Tales adlı unutulmaz eserinde Rollin’in kariyerine yaklaşık 60 sayfa ayrılmış ve onu “rüyaların yaratıcısı” olarak tanımlayarak Rollin’in filmlerine en büyük övgüde bulunmuştur.

Rollin’in filmlerinin isimlerine baktığımız zaman bu filmler içerisindeki tuhaf görüntüler hakkında ipucu edinebilmek mümkün. Filmlerin içinde ise bizleri bol miktarda egzotik, sadist sapkınlık beklemektedir: denizin açıklarına sürüklenen bir tabutun içine hapsedilmiş aşıklar, bir vampir çiftin evlilik seremonisi, kendi kolunu ikiye ayırarak kendi kanını deliye dönmüş bir şekilde içen bir dişi vampir, kadın kurbanlarını bir zindanın duvarlarına zincirleyen bir grup vampir, bir gemi enkazından sağ kurtulanlara işkence yapan korsan mürettebat, sosyetik kadınların kan içme ritüeli için bir şatoda toplaması gibi.

Rollin’in filmleri sıklıkla geleneksel korku hikayelerini konu alır. Örneğin, The Shiver of the Vampires en alışılagelmiş hikayelerinden birini sunar: yeni evli bir çift geceyi bir malikanede geçirir ve bu malikanenin vampirlerle dolu olduğunu keşfederler. Konu her ne kadar alışılagelmiş bir hikaye olsa da Rollin hikayelerini en alışılmamış şekillerde anlatmaktadır. Shiver’de vampirler, dinin Avrupa’daki tarihi hakkında tuhaf teoriler ortaya atan entelektüel hippiler olarak karşımıza çıkar. Filmleri korku sinemasının elementlerini içermektedir ama Rollin korku filmi çevirmediği konusunda ısrarcıdır. Filmlerinin seyircinin beklentilerine karşı gelmesi nedeniyle filmlerine verilen tepkinin değişken olması da şaşırtıcı değildir. İlk uzun metrajlı filmi olan The Rape of the Vampire Paris’te şiddetli protestolar ile karşılanmıştır ve kariyeri boyunca filmleri düşmanca eleştirilerin hedefi olmuştur. Fransa Kontrol Kurulu (Fransa’da film yayınlanmasını sertifikalandıran organ) Rollin’in Demoniacs adlı filmini “tamamen saçmalık” olarak nitelendirmiştir.

Rollin çoğu deneyimsiz olan oyunculardan sık sık ekspresyonist, abartılı performanslar istemiştir ya da kadın oyuncuların tıpkı soğuk ve güzel sfenksler gibi tamamen hareketsiz kalmalarını istemiştir. Seyirci ve eleştirmenlerden en iyi tepkiyi alan Rollin filminin -Fascination (1979)- aynı zamanda o güne kadar Rollin filmlerinde rastlanan en doğal performansları sahneye getirmesi ise bir tesadüf değildir. Performanslar genellikle okul tahtası üzerine tırnakları sürtmekle aynı etkiye sahipken görüntülerin kendileri film bittikten sonra uzun süre zihninizde kalabilmektedir. Cathal Tohill ve Pete Tombs Rollin’in sinemasını şu şekilde anlatmıştır: “[Rollin’in filmleri] sürgündeki vampirler ve esrarengiz bir güzellikle dolu romantik ve kötü talihli bir geçmişe bir bakış atmaktadır… En iyi filmleri belirgin bir çarpıcılık ve kendi başlarına eşsiz bir ruh haline sahiptir.”

Rollin’in filmleri ucuz görüntüler ile serilerin senaryo işleyişini bir araya getirir. Rollin’in hikaye anlatımı, çekici bir şekilde hiperaktif konuyla tezat oluşturacak şekilde sakin ve tutkusuz bir yaklaşıma sahiptir. Jose Larraz ve Jess Franco gibi yönetmenler yoğun bir şekilde duygusal konu ve görüntülere odaklanırken Rollin cansız ve hastalıklı düşünceleri tercih eder. Yani, konusu çizgi roman tarzındayken Rollin hikayesini sanatsal açıdan üst düzey bir duyarlılık ile filtrelemektedir.

JeanRollin1

Üslup ve konu arasındaki bu zıtlık seyircide kafa karışıklığı ve şaşkınlığa neden olmaktadır; bununla birlikte Rollin’e özgü yenilikçi vizyonunun değerini anlayanlar için bu filmler hastalıklı bir güzellik ile doludur.

Rollin’in üçüncü filmi The Shiver of the Vampires (orijinal ismiyle Le frisson des vampires) 1970 senesinde yayınlandığı zaman Rollin’in o tarihe kadar yayınlanmış en başarılı filmi olmuştur. Hatta, Sex and the Vampire şeklinde yeniden adlandırılarak ve 18 dakikası kesilerek İngiltere’de de yayınlanmıştır. Eşlerden birinin çocukluk arkadaşlarını ziyaret etmek için bir malikanede konaklayan yeni evli bir çiftin hikayesini anlatmaktadır. Bununla birlikte, bu malikanenin sakinleri gördükleri anda adamın karısını (olağanüstü güzellikteki Sandra Julien) beğenen hippi vampirlerdir. Karısının gittikçe vampirlerin planlarının daha da ayrılmaz bir parçası haline gelişini izlerken arka planda bir progresif rock grubu olan Acanthus çalmaktadır.

Ne yazik ki, The Shiver of the Vampires Rollin’in kitabındaki en banal görüntülerden bazılarını içermektedir. Neredeyse bütün sahneler son derece parlak bir ışıklandırmaya sahiptir ve bu esrarengiz bir atmosfer potansiyelini aşağıya çekmektedir. Fİlm arada sırada görsel çıkışlar içermektedir –lezbiyen bir çiftin tüylü bir battaniye üzerinde birbirlerini okşaması, dişi bir vampirin baş belası bir kadını öldürmek için çivili göğüs plakaları kullanması, çıplak ve şuurunu kaybetmiş bir kadının bir yeraltı mezarına asılması, vb. – ama bu çıkışlar birbirinden bağımsız bölümler gibi işlemektedir. Rollin korkunç bir olaylar dizisi kullanır ama vampirizm ve seks arasında kurduğu bağlantıdan tam anlamıyla faydalanmayı başaramaz. Örneğin, Rollin kadının baştan çıkarılma sahnesi için büyük bir çaba sarf eder. Dişi vampir tarafından hipnotize edilmiştir. Ama mezarlığa götürüldükten sonra vampir boynunu ısırdığı anda bayılır. Vapirizm eylemi bir saniyeden kısa bir süreyle sınırlanmıştır ve ekrandaki çıplak bedenlerden başka herhangi bir erotizm bulunmamaktadır. Rollin bu hatayı bir daha tekrarlamayacaktır. Bunu takip eden vampir filmleri seks ve vampirizm arasında güçlü bağlantılar kurmaktadır.

Requiem For a Vampire

Rollin’in bir sonraki filmi Requiem for a Vampire (1971; Fransızca adı: Requiem pour un vampire), The Shiver of the Vampires’teki uzun konuşmalara sahne olan pasajlar ile kontrast oluşturacak şekilde uzun ve neredeyse sessiz sahnelere sahiptir. Filmin sonlarına kadar önemli sayılabilecek çok az sayıda diyalog bulunmaktadır. Diyaloglara verilen önemin bu şekilde azalması Rollin’in tamamen görselliğe odaklanmasını mümkün kılmış ve çok sayıda göz alıcı sahne ortaya çıkmıştır: bir kadın açık bir mezarın içine düşer ve neredeyse canlı canlı gömülmek üzeredir, homurdanıp hızlı soluyan hayvanı anımsatan bir grup vampir bir tarla boyunca bir çift genç kızı takip eder, bir yeraltı mezarında çok sayıda kaçırılmış kadın duvarlara zincirlenmiştir, vb. Senaryo kaçmakta olan iki kadın üzerine kurulmuştur. İlk sahnede palyaço kostümü giymişlerdir ve ölümcül bir şekilde yaralanmış olan suç ortaklarının üzerine benzin dökerek onu ateşe verirler. Daha sonra şehirden uzaklaşırlar ve bir sokak satıcısını seks vaadiyle ormana çekerler, satıcının mallarını çaldıktan sonra yine motorlarına atlayıp oradan ayrılırlar. Marie Pierre Castel ve Mireille D’Argent dizlere kadar uzun çoraplar ve uzun örgülü saçlarıyla liseli kızlar gibi giyinmiştir ama yanlarında silah taşırlar ve istediklerini elde etmek için cinselliği kullanırlar. Sonunda yolları, içinde vampirlerin yaşadığı bir malikaneye düşer. Vampirlerin lideri “Son Vampir” olarak bilinen ve kızları soyunu devam ettirmek için kullanmaktan memnun olacak hüzünlü bir yaratıktır. Ama özellikle de ona patron diyen acınası kaslı yaratıkları göz önünde bulundurulacak olursa yeterli kararlılığa da sahip değildir.

Requiem for a Vampire Rollin sinemasında yer alan en sapkın sahnelerden birine ev sahipliği yapmaktadır: bu hayvansı vampirler zindan duvarlarına zincirlenmiş kurbanlarına tecavüz eder ve saldırırlar. Söylentilere göre Rollin bu sahneyi ondan başka bir talepte bulunmayan sponsorları için çekmiştir. Yine de film dramatik bir şekilde bu sahne üzerine kurulur. Yine de bu sahnenin diğer sahnelerden farklı göründüğünü de kabul etmek gerekir –sanki farklı bir aydınlatma ve farklı bir ekipman ile gerçekten de ayrı olarak çekilmiş.

Requiem For a Vampire

The Demoniacs

Jean Rollin, The Sea Hawk ve The Crimson Pirate gibi Hollywood filmlerine hayran kalmıştır. Demoniacs (1974, Fransıca adı: Les demoniaques) ile Rollin bu beğenisini görücüye çıkarırken korsan filmlerini de altüst etmiştir. Korsanları birer kahraman olarak seyirci karşısına çıkartmak yerine onları gemilerin kayalara çarpmasını sağlamak için onları kıyıya çekmeye çalışan adi ve acınası bir grup olarak betimler. Daha sonra bu enkazdan hayatta kalanlara tecavüz eder ve onları öldürürken geminin yükünü talan ederler. Senaryo, bir gemi enkazından sağ kurtulduktan sonra saldırıya uğrayan ve ölüme terk edilen bir çift kadını içermektedir. Bununla birlikte, kızların hayaletimsi görüntüleri çok geçmeden korsanların sarhoş hayallerini yarıda keser.

Rollin bu hikayeye geleneksel bir tarzda ele alarak başlar: başrollerin her biri açılış jeneriğinde bir fotoğraf çerçevesi içinde görülür ve anlatıcı tarafından tanıtılır. Bu çoğunlukla macera filmleri veya komedi filmleri için tercih edilen bir tarzdır. Rollin sanki seyircinin beklentilerini karşılıksız bırakmaktan hoşlanmaktadır ama bu filmdeki bu tasasız tutum sadece Rollin’in amaçlarını daha da şüpheli hale getirmektedir. Joelle Coeur kaptanın sadist sevgilisi rolündedir.

demoniacs

Lips of Blood

Yetişkin filmleri endüstrisinin 1970’lerde büyümeye başlamasıyla seyirciler karşılarında çok sayıda cinsel içerikli film buldular. Bu trend ile karşılaştırıldığı zaman Jean Rollin’in filmleri bir nevi eski kafalı kalmıştı. Rollin filmleri yetişkin filmleri izleyicilerini tatmin edecek kadar ten ve seks içermemiş ve ortaya koydukları korku unsuru da Texas Chainsaw Massacre gibi filmlerle kıyaslandığında ehlileştirilmiş gibi görünmüştür. Bunun sonucunda Rollin’in 1975’te yayınlanan Lips of Blood adlı eseri bir gişe başarısızlığı ile sonuçlanmıştır. Ama Rollin hayranları arasında bu film büyük bir saygı ile karşılanmaktadır. The Overlook Film Encyclopedia:  Horror adlı eserinde Phil Hardy Lips of Blood’u “hoş ve ürkütücü bir şiir” olarak tanımlamıştır.

Jean-Lou Philippe çocukluğundan hatırladığı bir malikanenin yerini bulmak ile saplantılı bir adamı canlandırmaktadır. Bir parti sırasında bu malikaneye şaşırtıcı bir şekilde benzeyen bir fotoğraf görür. Bu malikane hakkında daha fazlasını öğrenmek ister ama kimse ona yardımcı olamaz. Bu fotoğrafı çeken kadın gizlilik yemini etmiştir. Philippe onu bir cevap vermeye zorladıktan sonra kadın ölü olarak bulunur. Philippe ipuçları aramaya devam ederken farkında olmadan çok sayıda dişi vampirin tabutlarından serbest kalmalarına neden olur. Sadece transparan gecelikler giyen bu vampirler çok geçmeden Paris sokaklarında gezinmeye ve kurbanlarını belirlemeye başlar.

Rollin’in kamerasından çıkan görüntüler özellikle vampirlerin tıpkı fotoğraf çekimi için poz veren çıplak modeller gibi Paris sokaklarında gezindikleri sahnelerde olduğu gibi sıklıkla banallik sınırına kaymaktadır. Sadece vampirlerin absürt bir şekilde uzun dişleri bir tehdit unsuru oluşturmuştur. Ama Philippe’nin rüyalarındaki beyazlar içindeki kız rolünde Annie Brilland filme bir çeşit şaşırtıcılık katmıştır.  Onu çocukluğundan hatırlamaktadır. Kaybolduktan sonra yerleşim yerlerine uzak bir malikanede Philippe ile yüzleşir. Paris sokaklarında ona rastladığı zaman –yirmi sene sonra- tıpkı anılarında olduğu gibi görünmektedir.

Lips of Blood gişede beklenen başarıyı gösteremeyince Rollin hardcore pornografiye yönelmiş, sexploitation tarzı kısa filmlere odaklanarak geçen üç sene boyunca korku filmlerini unutmuştur.

Lips of Blood

Fascination

Eğer Jean Rollin filmlerine aşina değilseniz işte başlamanız gereken yer burası. Ekpresyonist ve uyurgezer oyunculuk genellikle Rollin filmlerinin bir kuralı olsa da Fascination (1979)’da Rollin güçlü bir oyuncu kadrosundan faydalanmıştır. Başrollerinde,  Franka Mai ve Brigitte Lahaie’nin yaşadığı bir malikaneye yolu düşen bir hırsız olan Jean Marie Lemaire yer almaktadır. Etrafta hiçbir hizmetli göremeyen hırsız, Mai ve Lahai’nin bu malikanede neden yalnız olduklarını bilmemektedir. Ancak filmin açılış sahnesinde iyi bir ipucu alırız: bir grup sosyetik kadın anemi tedavisi için bir mezbahayı ziyaret eder –burada bir doktor gözetimi altında taze kan içerler. O günün akşamında ziyaretçiler –sosyetik kadınların hepsi- malikaneye gelmeye başlar. Lemaire ne olduğunu bilmemektedir ancak onu bekleyen kaderden şüphelenmeye başlayana kadar iyi bir vakit geçirir.

Filmin dikkat çekici sahneleri arasında Lemaire’ye malikaneye kadar takip eden bir grup hırsızı öldürmek için tırpan kullanmasını sayabiliriz. Hırsızları üzerinde sadece rüzgarda uçuşan ince bir gecelik ile takip eder. Bu hırsız çetesi ise ne yazık ki filmin daha çok güldürücü unsurları arasındadır. Neredeyse The Demoniacs’taki gemileri karaya oturtan mürettebat kadar ikna edicidirler. Ama onlar birer istisnadır. Özellikle Lemaire hikayenin çapkın kahramanı olarak karizmatik bir izlenim bırakır. Karakterini canlandırırken abartıya kaçarak çizgi film karakteri haline gelmekten kaçınır. Mai ise Lemaire’ye olan aşkı neredeyse kana olan açlığını bastıran büyülenmiş genç bir kadını canlandırmaktadır ve Lahaie (Fransız pornografi yapımlarının tanına yüzü) sadece fiziksel cazibesinden daha fazlasını ortaya koyan harika bir performans sergiler.

Bununla birlikte, film ekibinin Rollin dışındaki muhtemelen en etkili üyesi sinematograf Georgie Fromentin’dir. Fascination muhtemelen Rollin’in çekimi en iyi filmidir. Fromentin’in sunduğu kırmızı ve turuncunun bir araya geldiği muhteşem görüntüler sayesinde gotik bir yoğunluğa sahiptir. Çöküş ve cansızlık dönemine girmiş romantik ve olgun bir dünya yaratmaktadır.

fascination

The Night of the Hunted

The Night of the Hunted (1980, Fransızca orijinal adı: La nuit des traquees) Jean Rollin’in kariyerinin belki de en kötü eleştirilerinden bazılarını almıştır. Kısmen David Cronenberg’in Shivers adlı yapımını hatırlatsa da ondan daha kontrollü ve düşünülmüş bir film. Radyoaktif sızıntıya maruz kalan bir grup kişiyi konu alıyor. Bu kişiler birer bitkiden farksız bir hal alana kadar zihinleri işlevini yitiriyor. Brigitte Lahaie’nin canlandırdığı genç bir kadın geçmişini hatırlamak ister ama hiçbir şeyi aklında tutamamaktadır. Filmin ilk sahnesinde sızıntıya maruz kalan insanların tutulduğu bir ofis binasından kaçar. Şehrin dışına çıkan otoyol üzerinde genç bir adam arabasıyla durur ve onu da alır. Daha sonra genç adamın dairesinde genç kadın bu genç adam ile pornografik olmaktan ziyade daha çok erotik olan bir sahne ile cinsel ilişkiye girer –bu sırada neler olduğunu hatırlamak istediğini sayıklamaktadır. Kadının birkaç dakika sonra unutmayacağı bir his arayışına girmesiyle sahnede bir melankoli hissi hissedilmeye başlar. Daha sonraki olaylar için motivasyonu bulmayı sağlayan önemli sahnedir. Rollin’in filmlerinde sıklıkla görülen keyfi ve zorunlu cinsel içeriğin aksine bu sahne karakterizasyon ve senaryo ile son derce bağlantılıdır. Bunun sonucunda kederli ve son derece üzücü bir atmosfer elde edilir. Özellikle de genç adam bir sonraki gün işe gittiği zaman bu anıların birkaç dakika içinde unutulacağını anladığımız zaman.

Bu ilişki dışında Rollin’in The Night of the Hunted’de bir sonraki ilgi alanı Brigitte Lahaie ve başka bir akıl hastanesi sakini olan Dominque Journet arasındaki ilişkidir. Kamera akıllarının karışıklığı yüzlerinden okunarak onlara odaklanırken yakın bir arkadaşlık kurarlar. Onlar hastalıklarının korkunç derinliğinin ve bunun zihinlerini nasıl etkilediğinin farkına varmaya yetecek kadar kavrayışa sahip kayıp ruhlardır. Ancak bu üç ilişkinin dışında Rollin sıkça rastlanan zayıf pornografik kompozisyonlarla bu filmin tembel bir şekilde ilerlemesine izin verir.

The Night of the Hunted

The Living Dead Girl

The Living Dead Girl hem Rollin’in en kusursuz hem de en üstünkörü çalışmalarından biridir. Artılarından biri Rollin filmleri arasındaki en ilginç hikayeye sahip olmasıdır. Francoise Blanchard ölümden sonra yeniden dirilen bir kadını canlandırmaktadır (kimyasal sızıntı sayesinde). Artık normal kişiliğine sahip değildir. Gerçek “yaşayan ölü”lerin yaptığı gibi insan etine ilgi duymaktadır.  Arkadaşlarından biri onu bulduğunda bu arkadaşı (Marina Pierro) “yaşayan ölü kız” ile ilgilenmeye başlar. “Yaşayan ölü kız”ın arkadaşları hakkındaki anıları belli belirsizdir –onu öğle yemeği olarak düşünmemesi için yetecek kadar.  Bu sırada arkadaşının sevgi dolu adanmışlığı platonik aşkın ötesine geçer. Aslında sonunda “yaşayan ölü kızın” artık evi olarak kabul ettiği malikaneye kurbanları çekmekte aktif bir rol oynamaya başlar.

Rollin’in kamerası bu yapımda gore unsurlara kaymaktadır –efektler net bir şekilde ucuz olsa da. Bir sahnede “yaşayan ölü kız” kurbanının boğazını deşer ve tofu ile büyük bir benzerlik gösteren bir et yumağı ile karşımıza çıkar. Bunun gibi sahneler gore efektlerin aslında gerçekten de gerekli olmaması nedeniyle hayal kırıklığı yaratmaktadır. Film bu iki kadın arasında son derece etkileyici bir ilişki ortaya koyar ancak Rollin belki de kariyerinin en pornografik ve amatör şiddet sahnelerinden bazılarını çekerek kana susamış izleyiciyi tatmin etmeye çalışır.

Francoise Blanchard “yaşayan ölü kız” rolünün hakkını vermektedir. Oynadığı karakter özellikle emek isteyen bir karakter değildir. Birçok diğer sahnede neredeyse katatoniktir ama kafası karışmış ve korkutucu karışımı bakışları ile katkıda bulunmaktadır. Kendisine neler olduğunu –ya da bir zamanlar kim olduğunu- hiçbir zaman anlayamamış bir hortlaktır. Bir Jean Rollin filmini onurlandıran en hüzünlü karakterlerden biridir.

The Living Dead Girl

Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Facebookta paylaş Twitterda paylaş Mail ile gönder



  • sinemasever
    10 Mar 2016 11:37

    jean rolling sinemasını anlatan harika bir yazı olmuş. teşekkürler.

  • Yorumunuz:


    İyiKötüFilm Hakkında
    İyiKötüFilm Röportajlar
    İyiKötüFilm Bağlantılar
    Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

    İyiKötüFilm Feeds


    İyiKötüFilm
    yeni