iyiköfüfilm

10
Tem
2010

İtalyan Giallo Filmleri

Giallo Kavram-Kuram-Fenomen kategorilerinde yayınlandı. 4 Yorum Var

Bu yazıda Giallo’nun İtalyan sinemasında gösterdiği gelişimi ve döneminin popüler türünün neden yıldan yıla farklılık gösterdiğini, Giallo’yu başlı başına bir tür olarak ele alıp, işlediği konuları, sinema tarihinde gösterdiği gelişimi aşağıda anlatmaya çalışacağız.

Tür Konuları

1929’da Milanese Publishing Mondadori büyük bir promosyon kampanyasının bir parçası olarak belirgin biçimde gizemli hikayeleri konu alan sarı ciltli ve bu sebeple İtalyanca sarı anlamına gelen giallo olarak adlandırılan bir dizi kitap yayımladı. Bu eserler esasen Sherlock Holmes’un İngiliz ‘’rasyonel-sonuç’’ hikayelerinden ithal edilen çeviriler ve Edgar Allen Poe modeli üzerine kurulu yirminci yüzyıl başlarının Amerikan yarı-fantastik cinayet gizemlerinden oluşmaktadır.

1929’dan önce, dedektiflik kavramı İtalyanlarca tanınan bir şey değildi ancak bu keşif, gizem ve araştırma eserlerinin tedavülde olmadığı anlamına gelmiyor. Gialli’nin yayımı 1930 ve 1940’larda arttı ancak 1940’ların “katı” dedektif hikayelerinin Amerika’dan ithali ve çevirileri Mussolini tarafından bozucu etkileri ve suçun çekici hale gelmesinin “iradesiz” İtalyanlar üzerinde olumsuz etki yaratacağı gerekçesi ile derhal yasaklandı.

Çok geçmeden İtalyan yazarlar ilk İngiliz ve Amerikan rasyonel düşünce ve mantıksal çıkarım modelleri üzerine kurulu İngilizleştirilmiş takma isimlerle kendi giallilerini yazmaya başladı. Ancak savaştan sonra, öncelikli olarak Leonardo Sciascia’nın eserinde gerçek bir İtalyan roman modeli ortaya çıkmaya başladı. Sciascia sadece kendi önemli giallisini (Il giorno della civetta [The Day of the Crow] ve A ciascuno il suo [To Each His Own])yazmadı; aynı zamanda İtalyan giallosunun özgünlüğü ve başta Gramsci’nin tarafında olan İtalyan entellektüeller tarafından ciddiye alınmasının gerekliliği üzerine 1950’lerde iki tartışmalı makale yayımladı. Günümüzde, Umberto Eco’nun 1984’te yayımlanan Il nome della rosa (The Name of the Rose) adlı eseri İtalya dışında tanınan en ünlü ve prestijli gialli eseri olmakla birlikte, gialli halen İtalyanlar tarafından yazılmaya devam etmektedir. Bunların yanında, Thomas Harris, Patricia Conrwell gibi diğer birçok romancının sayısız İtalyanca çevirisi bulunmaktadır.

Ancak bizi burada ilgilendiren giallo’nun sinematik yönü ve bu 1960’ların başında İtalyan sinemasının “Altın Çağında” ortaya çıkıyor. Giallo’nun sinematik biçiminde göze çarpan ilginç noktalardan biri ise yazılı benzerine kıyasla bir tür olarak daha az değişmez olması. Terim kendi başına, türlerde sık sık olduğu gibi, bir nitelik ya da duygunun tanımlamasını ifade etmez. Daha olağandışı ve esnek bir biçimde yıldan yıla farklılık gösteren devingen ve geçirgen sınırları olan ‘’kavramsal’’ bir kategori olarak işlev görmektedir ve gotik korku (La lama nel corpo [The Murder Clinic, Emilio Scardimaglia, 1966]), polis prosedürleri (Milano, morte sospetta di una minorenne [Sergio Martino, 1975]), suç melodramları (Così dolce, così perversa [So Sweet So Perverse, Umberto Lenzi, 1969]) ve komplo filmlerini (Terza ipotesi su un casa di perfetta strategia criminale [Who Killed the Prosecutor and Why?, Giuseppe Vari, 1972]) içerir.

Bu sebeple, giallo’nun konvansiyonel biçimde tür olarak analiz edilenden daha farklı olduğu anlaşılmalıdır.  İtalyanlar akım ve trendle birlikte tür ve döngülere de atıfta bulunan filone sözcüğünü kullanıyorlar. Bu, esas olarak Amerikan film türleri üzerine kurulu tür teorisi sınırlandırmalarına ve ayrıca diğer popüler film yapan milletlerin nasıl anladıklarına ve prodüksiyonları ile nasıl ilişkilendirdikleri ile ilgili tekrar tanımlama gerekliliğine işaret etmektedir. Giallo’ya yapılan bu giriş, bu sebeple, edebi tarihinin belirttiği şekilde bir tür olmadığı; ancak türsel tanımlara direnen bir film şekli olduğu ön savı ile başlamaktadır. Bu bağlamda, İtalyan korku ve poliziotto (polis) türlerine benzememesine rağmen, giallo promosyonu yapılabilecek, eleştirilebilecek, üzerinde çalışılabilecek… bir kavram olarak algılanabilir.

Doğası gereği giallo, özel bir şey oluşturmak için hem film eleştirisinde hem de film endüstrisinde türü “sabitleyen” Anglo-Amerikan sınırlandırmacı düşsel türün ötesine geçen Hollywood dışı filmlerin nasıl sınıflandırılması konusunda varsayımlarımıza karşı çıkmaktadır. Ancak yukarıda üstü kapalı bir şekilde söylendiği üzere giallo’nun açık tanımlara karşı direnmesine rağmen, belirlenebilir tematik ve biçemsel değişmeceler bulunmaktadır. Basma kalıp bir giallo vardır ve giallo fanı giallo düzenini nelerin oluşturduğuna dair kendi fikirlerine sahiptir. Bu sebeple aşağıda değinilen noktalar bu ‘düzen’in benzer bakış açılarını açığa kavuşturma ve tanımlama teşebbüsleridir.

İlk Çabalar

1963’te Mario Bava ilk gerçek İtalyan giallosunu çekti: La ragazza che sapeva troppo (The Girl Who Knew Too Much). İtalyan giallosunun, Bava’nın filmlerine dayandığı konusu tartışılabilir çünkü terim genellikle Luchio Visconti’nin Ossessione (1943) filmi ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Bava’nın filminin giallo’nun  ‘gerçek’ başlama noktası olmasının sebebi onun açık ve başarılı bir biçimde izleyiciye, gerçekten, ‘’İtalyan giallosu başarıldı’’ demesidir.

Açılış sekansında Nora Davis (Letícia Roman) uçakta giallo romanı okur. Tüm sahne tek seferde birçok elementi bir araya getiren hareketlerden oluşur (mise-en-abîme) (Dario Argento, Tenebre [Unsane, 1982]). Giallo’nun edebi kökeninin sahnelenmesi; bir yabancının İtalya’ya gelmesi/İtalya’da bulunması; sadece yeni yeni ortaya çıkan Avrupa jet-setlerinin bir işareti olarak değil (hava alanlarında kaç giallinin başlandığını ya da bittiğini düşünün), ayrıca İtalyan sinemasının turist noktaları ile ‘’İtalyan-lığı’’ nasıl pazarladığının bir gösterimi olan (ünlü meydan, çeşme ve anıtların etrafında sayısız ölümün yanı sıra Bava’nın filminde İspanyol Merdivenleri’ndeki cinayet ile başlaması) seyahat ve turizm saplantısı; ve elbette moda ve stil.

Giallo katili ile ilişkilendirilen siyah yağmurluğun 1960’lardaki Avrupa modasından kaynaklandığını ve giallo’nun en belirgin görsel kinayesinin olmasının yanı sıra katilin moda seçimi sonucu yıllar içinde değiştiğini söylemek mümkün. Bava’nın Sei donne per l’assassino (Blood and Black Lace, 1964) moda evinde geçen filmi de bu gözlemi doğrulamaktadır.

La ragazza che sapeva troppo’ya dönersek, filmin Amerikan adı giallo’nun görsel ve testimone oculare ya da görgü tanığı ile ilgili olan saplantısını gösteren The Evil Eye’dır. La ragazza che sapeva troppo (The Girl Who Knew Too Much) The Girl Who Saw Too Much olarak adlandırılabilirdi ancak bu başlıktaki Hitchcock imasına bir ihanet olacaktı. Nora Roma’daki İspanyol Merdivenleri’nde tanık olduğu cinayetteki durumunu sorgular. Bilinçsiz ve sayıklar bir halde kendini hastanede bulur ve hem polis hem de doktoru tarafından sorgulamaya maruz kalır.

Karışık doktor-dedektif söylemi de gialloda popülerdir. Halüsinasyonlar ve hayali görüntüler Una lucertola con la pelle di donne (Lizard in a Woman’s Skin, Lucio Fulci, 1971) ve Lo strano vizio della signora Wardh (Next!, Sergio Martino, 1971)da hem baş kahraman hem de anlatı gizeminde merkezdedir ve giallo’nun kalıtsal patolojik dişiliğinin ve ‘’hasta’’ kadının büyüsünün birer parçalarıdır. Burada birçok histerik bulunmaktadır: dişilik yoluyla olmasına rağmen anlatılarını ‘hastalığın’ ve gizemin düşüşüne bağlayan Il coltello di ghiaccio (Knife of Ice, Umberto Lenzi, 1972) ve Tutti i colori del buio (They’re coming to get you, Sergio Martino, 1972) filmleri gibi.

1960’lar İtalyan sinemasındaki giallo için yavaş ancak kesin bir dönemdi. 1963’ün The Evil Eye’ını takip eden dönem sadece giallo için değil ayrıca İtalyan korku filmleri için de yönetmenlere yeni bir alanın açık bir haritasını çizdi. 60’ların başlarından ortalarına kadar, giallo; western, korku ve peplum (sword and sandals) gibi diğer türlerin gücünü göstermedi. Ancak zaman zaman varlığının etkisi azalsa da giallo’nun önemli noktalarından biri uzun ömürlü olmasıdır. Son Dario Argento filmi Non ho sonno (Sleepless, 2001) ile İtalyan sinemasında kırk yıldan fazla sürmüştür. Sleepless yönetmen için sadece bir biçime dönüş oluşturmaz aynı zamanda kendi ilk eserini L’Uccello dale piume di cristallo (The Bird with the Crystal Plumage, 1969) tekrar ziyaret etmesini işaret eder. Belki de, yine giallo’nun var olan gücü homejenleştirici kısıtlamaların direncine indirgenebilir. Geleneksel tür üyeliği genellikle filmleri özel tarihi ve eleştirel kategorilere sabitleyerek biçimlerini etkiler.

Gailloyu türsel ve tarihi terimlerle tanımlamak yerine, daha çok savaş sonrası dönemde İtalyan sinemasının metinsel ve endüstriyel özgünlüğünün çeşitli kurumlar, iletişim ağlarından biçimlenmiş bir “söylemsel” moda olarak anlamamız daha doğru olur. Giallo, cinayet, gizem, sorgulama, psikanalitik, tatil, yabancılaşma ve araştırma ekseninde döner.

Psiko-Analiz

Giallo genel anlamıyla psikanalitik sorgulama gerektirir ve aynı zamanda hem ‘’analitik olay’’ hem de “klasik belirtiler” göstermektedir. Her zaman olduğu gibi, bu gösterim dişilik yoluyla gerçekleşir ancak bazı durumlarda – hemen hemen her Dario Argento filmlerinde olduğu gibi- erkeklik odak noktası haline gelir. Tipik Argento başkahramanı sıklıkla seri cinayete karşı koyamayan bir katil (psikanalitik olarak “tekrarlama güdüsü”) tarafından işlenen suçun meydana geldiği yere geri dönen kurban/travmanın tanığıdır (Freudian “nachtraglichkeit”;  hafızanın yeniden yazılması; genellikle flashback sekansları ile gösterilir).

L’occhio nel labirinto (The Eye in the Labyrinth, Mario Caiano, 1972) bayan hastası tarafından sevgili, doktor ve baba olarak karıştırılan erkek bir psikanalistin cinayetini konu alır. Giallo’nun kadın kahramanlarının birçoğu terapi görmektedir, terapi görmüştür ya da kahramana tedavi görmesi gerektiği söylenmektedir. (para psikolojik tedirginliğin giallo kraliçesi, Edwige Fenech olmalıdır.)

Giallo psiko-analiz savunmasında bir paradigma durumudur. Psikanalitik yorumlamayı teşvik eder ve her senaryoyu tam ve göz alıcı bir biçimde sahneler.

Testimone oculare

Suçun görgü tanığı için kullanılan İtalyanca bir cümledir. Gialli’yi İtalyanca izleyenler bu iki kelimeyi sık sık duyacaklardır. Giallo, bazen gözlemleme ve bunun sonucunda ortaya çıkan görgü tanıklığı üzerine kurgulanır. Alfred Hitchcock’un Rear Window (1954) isimli filminin tekrarlanması olan Il gatto a nove code (The Cat O’ Nine Tails, Dario Argento, 1971) filmi de bu eksen etrafında döner.

Her tür görüntü/bilgi dinamikleri gialloda araştırılmıştır ancak yabancı flaneur Sam Dalmas’ın (Tony Musante) şık bir Roma sanat galerisinde bir bıçak saldırısına tanık olduğu L’Uccello dale piume di cristallo deki kadar büyük bir etki oluşturmamıştır. Galeri görünürlüğü ve belirginliği en üst seviyeye ulaştırma ile ilgilidir: alan küçüktür ve suç dışında diğer bakışlar için dikkat dağıtıcı öğeler yoktur; kapılar/facade büyük cam panellerden oluşur; hiçbir şey engellenmemektedir; tüm alan son derece aydınlıktır. Dalmas’ın görüntüsüne katkıda bulunan bu desteklere rağmen kendi bakış gerçeğini görmede (ya da psikanalitik terimleri yanlış değerlendirirmek) başarısız olur. Diğer görgü tanığı anlatısı üzerine kurulu gialliler ise  Passi di danza su una lama di rasoio (Death Carries a Cane, Maurizio Pradeaux, 1972) ve La ragazza che sapeva troppo’dur.

Görgü tanıklığı ve izleyiciyi ters köşeye yatıran görüş temaları içeren filmlerin birçoğunun isminde “gli occhi” (göz) geçer. (örneğin I gatto dagli occhi di giada [The Cat’s Victim, Antonio Bido, 1977] ve Gli occhi freddi della paura [Cold Eyes of Fear, Enzo Girolami Castellari 1971]).

Suçluyu Ortaya Çıkarma

Suçluyu ortaya çıkarma işinde giallo daha az bir uzlaşım göstermektedir. Yani katil filmin sonuna kadar ortaya çıkmaz ve izleyiciyi farklı kişiler üzerine yoğunlaştırır. Ortaya çıkarma işi patolojik olandan kimlik ve sunum yoluyla nasıl ayrılabileceğine dair bir araştırmaya giriş noktasıdır. Psikoanalizle birlikte, ortaya çıkarma işi  on dokuzuncu yüzyıl epistemolojisinin büyük sorunlarından biriydi ve şu anda dedektif ve analizci arasında analoji yapmak için kullanılan bir klişedir.

Sette scialli di seta gialla (Sergio Pastore, 1972) ve La bestia uccide a sangue freddo (Slaughter Hotel, Fernando di Leo, 1971)’nin de aralarında bulunduğu giallilerin birçoğu açıkça patolojik olanı belirler ve karakterizasyonu kullanmak bu özellikteki filmlerin tek amacıdır. Bu sebeple dedektifin işi ortaya çıkarma, adlandırma ve sosyal ve ahlaki açıdan tehdit edici unsur olarak ötekiliği barındırmaktır. Ancak birçok ilerici gialli (genellikle Argento’nunkiler ve aynı zamanda Giornata near per l’ariete [The Fifth Chord, Luigi Bazzoni, 1973]) erkeklik ve kimlik konularını araştırmak için suçu ortaya çıkarma uzlaşımları ve inceleme prosedürleri ile ilgilenir. Bu tarz giallide kilit temalar ötekileşmeyi, başarısız araştırmayı, diğeri olmayı da içinde barındırır.

Dikkat Çekici Giysiler

Birçok gialli izleyicisi Susan Scott’ın bir sonraki soyunma sahnesini beklerken, birçoğu da onun bir diğer harika kıyafetini görmeyi bekler. Söz konusu giallo hem erotik öngörüyü hem de kıyafet hassasiyetini teşvik eder. Giallo 1960 ve 70’lerin bir türüdür ve bu yıllar kıyafet açısından son derece dikkat çekicidir.

Kaç gialli moda evlerinde ya da moda evlerinin çevresinde geçmektedir? Sei donne per l’assassino, Nude per l’assassino (Strip Nude for your Killer, Andrea Bianchi, 1975) ve La dama rosa uccide a sette volte (The Red Queen Kills Seven Times, Emilio P Miraglia, 1972), bunlardan sadece bir kaçı. Peki kaç gialli kurbanı modeldir?

Edebi açıdan

Giallo’nun 1930’lardaki kökenlerine atıfta bulunursak, İngiliz çevirileri ve ilk Amerikan cinayet gizemleri ile birlikte sinematik giallo’nun edebi türe olan borcu unutulmaz. En belirgin örnekler ise giallo kitabının bir nesne olarak La ragazza che sapeva troppo filminde sahnelenmesi ve Unsane isimli filmde giallo yazarının/okuyucusunun anlatının merkezinde olmasıdır. İkinci filmde, Peter Neal (Antonio Francoisca) Amerikalı bir gialli yazarı ve Giuliano Gemma’nın detektifi hırslı bir Sherlock Holmes okuyucusudur.

Film listesinde adı geçmediği halde Agatha Christie, Concerto per un pistola (The Weekend Murders, Michele Lupo, 1970) ve Cinque bambole per la luna d’agostso (Five Dolls for an August Moon, Mario Bava, 1970) için bir ilham ve imitasyon kaynağı olmuştur. Edgar Allen Poe eserleri de gialli filmlere uyarlanmıştır, örneğin Sette note in nero (The Psychic, Lucio Fulci, 1977) ve Due occhi diabolici (Two Evil Eyes, Dario Argento ve George Romero, 1990).

Sömürge Sonrası Sorunu

Seyahat, tatil, egzotizm, melezlik ve yabancılık giallo’nun benzer özellikleridir. 1950’lerden sonra İtalyan sinemasının metinselliği ulusal film hareketi ve ulusal kimlik kapsamında problem yaratan sorguların önünü açan birçok özelliğe de sahiptir. Giaollo nun başkahramanı genellikle İtalya’da bir yabancı ya da İtalya’da tatil yapan bir turisttir. Mekan ise “Egzotik yerler”, İskoçya (L’iguana dalla lingue di fuoco [The Iguana with a Tongue of Fire, Riccardo Freda, 1971]), Haiti (Al tropico del cancro [Death in Haiti, Edoardo Mulargia, 1972]) ve Afrika’dır(L’uomo piú velonosa del cobra [Human Cobras, Bitto Albertini, 1971]). Karakterler sabit bir şekilde evde ya da başka bir mekanda bulunmazlar; daima farklı mekanlarda bulunurlar. Bu farklılık transatlantik hava yollarının reklamlarını ve elbette J&B viskisinin seyahat eden yolcuların favori içeceği olmasını doğrulamaktadır.  Bu Avrupa Sinema tarihindeki en göze çarpan ürün olmalı.

Giallo İtalya’da kurgulandığında, tipik olarak üç farklı rota izler. Bazen tanınabilir turist merkezleri ile ‘’İtalyan-lığın’’ tanıtımını yapar. Diğer zamanlarda İtalya’nın belirleyici özelliklerini göz ardı ederek İtalyan-lığı başka bir Avrupa ülkesi ile silmeye çalışır. Ve yine bazen esrarın gerçekleştiği mekan olarak kırsal-tarihsel yerleri seçer, La casa dale finestre che ridono (The House with the Windows that Laugh, Pupi Avati, 1976) da olduğu gibi.

İtalyan popüler sineması ulusal olmayanı teşvik etme eğilimindedir ve bu farklı biçimlerde yabancı olanın seyahati ve turist bakış açısı ile abartılmış olarak karşımıza çıkabilir. Ugo Liberatore’nin Incontro d’amore a Bali (1969) ve The Black Emanuelle  (1975-83)serileri (1975-83) bir soft-porno olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu Anne McClintock’un “porn-tropikleri” olarak adlandırdığı giallo’nun daha pan-egzotik gizem araştırması ve değişen zevklerle ve halkın ilgisini canlı tutma olarak filme yansımıştır.

Giallo’nun popülaritesi ulusal boyuttan çıkıp uluslar arası bir boyuta da ulaşmış, hatta Japonya’da anime bir giallo bile yapılmıştır (Perfect Blue, Satoshi Kon, 1997). Ayrıca İspanyol (Una libelua para cada muerto [A Dragonfly for Each Corpse, Leon Klimovsky, 1974]), Belçikalı (Die Potloodmoorden [The Pencil Murders, Guy Lee Thys, 1982]), ve daha bir çok ülkenin giallo filmlerine rastlamak mümkündür.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Facebookta paylaş Twitterda paylaş Mail ile gönder



  • gorcun
    30 Tem 2010 09:16

    Abartıyor gibi olmak istemem ama bu sitedeki yazılar ansiklopedik düzeyde müthiş bilgilendirici ve detaylı yazılar. Uğraşanın eline, emeğine sağlık.

  • Tolga D.
    31 Tem 2010 08:33

    Çok teşekkürler gorcun…

  • flames42
    24 Oca 2011 18:54

    harika bi çalışma. ya bu arada bu yazılarda en çok hoşuma giden şey sadelik ve konuya hakimiyet.. giallo ile ilgili bir diğer siteye/bloga rastladım ki bu işlerden sıkıldıklarında kadın kadına altın günü yapacaklarına eminim.

    bir sinema meraklısı ve öğrencisi olarak tekrar teşekkür ederim.

  • Film Lobisi
    8 May 2015 00:15

    çok başarılı bir yazı olmuş, türe ilgi duyup, yeni bir şeyler izlemek isteyenlere ucundan da olsa Berberian Sound Studio önerilir.

  • Yorumunuz:


    İyiKötüFilm Hakkında
    İyiKötüFilm Röportajlar
    İyiKötüFilm Bağlantılar
    Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

    İyiKötüFilm Feeds


    İyiKötüFilm
    yeni