İnce ve zarif genç bir kıza tecavüz etmek için çabalayan bir sapıkla ilgili dolambaçlı bir proto-sexploitation hayal edin. Bayanlar ve baylar, şuan Richard Halliard’ın The Lonely Sex filmini hayal ediyorsunuz.
Senaryo, bir parkın yakınındaki barakada kendi başına yaşayan ve kendisini sadece “O adam” diye tanımlayan, bir kıza saplantılı hale gelmiş tutkuyla bağlı olan beceriksiz birini anlatıyor. Adam, kız ve erkek arkadaşının düşürdüğü bir fotoğrafı çalar ve barakasının duvarına asar. Kız evine geri döndüğünde, evde bıyıkları olan tuhaf kılıklı ve bu genç dişi bedene karşı çirkin istekleri olduğu açıkça görülen bir kiracı ile tanışır. Film çözüldükçe, bu iki adamın psikolojilerine daha derinden bakıyoruz; “O adam” kızı kaçırdığında, bu ikisi filmin son dakilalarında dramatik bir “sapık savaşı” ile son bulan bir çatışma içerisine girer.
Film kendini çok fazla ciddiye alıyor. Ne tam olarak iyi ne de kötü; pek eğlendirici olduğu da söylenemez; ama filmin içine girmek için sağlam bir çaba gerektirdiğini söylemem gerek. Film genellikle sessiz film görünümünde ilerlemekte. Bunun sebebi de filmin tamamına yakınının 8mm ile çekilmiş olmasına rağmen 16mm baskıdan alınan kopyaların eklenmesi. Bu sıra dışı çekimler ve filmin değişken temposu ona kötü bir rüya hissi ve karmaşık ses desenleriyle daha da tuhaf bir boyut katıyor. Sonradan eşleştirilmiş kötü diyaloglar, eksik ses efektleri (bazen bir kapı kapanıyor, ancak hiç bir şey duymuyoruz) ile ani ve esrarengiz müzik tınıları… Sizi bir şekilde film boyunca sürükleyen bu eksiklik ve karmaşıklığın heyecanı filmi sadece biraz daha ilginç kılıyor. (daha&helliip;)