Singapore Sling, tam anlamıyla geleneklere aykırı şekilde hazırlanmış bir film. Sinemada bu gibi çalışmalar sadece gece matinesinde kendilerine yer bulabilir. İşte The Rocky Horror Picture Show ve Eraserhead gibi filmlerin doğuşu da böyle olmuştu ya da Pink Flamingos gibi açıkça şoke edici çalışmaların. Gece matinesinde gösterilen filmler çöp yapımlar olabilir ya da bunlar popüler ve eleştirel zevklere uymayan sanatçıların son kalesi olabilir. Fakat hatrı sayılır derecede bir izleyici kitlesine de sahip olduklarını unutmamak gerekir.
Hem röntgenci hem de sanatsal zevklere hitap eden Singapore Sling’in anavatanı Yunanistan’da kazandığı ödüllerin yanı sıra kusmuk, ensest ve işkenceyi dahi içeren tuhaf seks sahneleri ile Yunanca, Fransızca ve İngilizce diyaloglar filmi oldukça ilginç kılıyor.
Ancak bu filmi arthouse exploitation olarak sınıflandırmadan önce kurgusal entrikalar ve yeni
oyunculuk yöntemlerinin (harmanlanmış karakteri, seslendirme, kamera önünde anlatım ve prova) kendi başına bu filmi istisnai bir sınıfa yerleştirdiğini söylemek gerekir ve eğer filmin konusu farklı olsaydı sinematografi Oscar’a layık olurdu.
Detaylara girmeksizin filmin hikayesinin ölü bir kadına aşık olan gözü pek bir dedektif (Panagiotis Thanasoulis) ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Dedektifin aşık olduğu kadın Laura’dır ve Julie London’ın Laura adlı melankolik parçası lie akıldan çıkmayacak bir şekilde anlatılır. Singapore Sling, içlerinden biri Laura’ya endişe verici bir şekilde benzeyen iki kadın sosyopatın dedektife taktığı takma isimdir. (daha&helliip;)