iyiköfüfilm

5
Kas
2013

Don’t Go Near The Park (1979)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

dont-go-near-the-park-1981İngiltere’de yayınlanan Video Nasty listesine girmesinin ardından büyük bir ün kazanan Don’t Go Near The Park, Amerika yapımı bir korku filmi. Sanctuary for Devil, Nightstalker ya da Curse of the Living Dead isimleriyle de bilinen filmin yönetmeni, yapımcısı ve senaristi Lawrence D. Foldes. 

Filmimiz yaklaşık 12000 yıl önce yaşlı anneleri tarafından lanetlenen Tra ve Gar’ın hikayesini anlatıyor. Genç kalabilmek için insanların iç organlarını yemek zorunda kalan kardeşler, ebedi gençliği elde edebilmek içinse kendi soylarına mensup bir bakireyi öldürmek zorundadırlar.

Film üç farklı zaman dilimi içinde geçmekte. İlki yaklaşık 12000 yıl önce, prehistorik çağda geçiyor. Genç kalabilmek adına bir yamyam ritüelini kullanan kabilenin gösterildiği zamanda, iki kardeşin anneleri tarafından lanetlendiğini görüyoruz. Daha sonra günümüzden 16 yıl öncesine gidiyoruz. Lanetlenen kardeşlerden erkek olan, genç bir kadınla evleniyor ve Bondi adında bir kızları dünyaya geliyor. Üçüncü zaman dilimi ise günümüz. Bondi 16 yaşında, güzel bir genç kız, tam da 16. doğum gününde anne ve babasının kavgası sonucu evden kaçıyor. Bu laneti kırmak için elindeki tek şans kendi soyuna ait bir bakireyi kurban etmek olunca, kendi öz kızı bunun için ilk seçenek haline geliyor.

Video Nasty listesinde yer almasına rağmen filmde çok fazla gore sahne yok. Olanlar da oldukça başarısız ve ciddiye alınır türden değil. sürekli farklı zaman dilimlerine atlayan filmde, bir çok yeni karakter ortaya çıkıyor. (daha&helliip;)


17
Eki
2013

Don’t Look Now (1973)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

dont-look-nowNicolas Roeg’in, Türkçe’ye Karanlığın Gölgesi ismiyle çevrilen kült filmi Don’t Look Now, izleyiciyi öngörülemeyen bir kabusa sürüklüyor. İngiliz yazar Dame Daphne du Maurier’in aynı adlı kısa hikayesinden beyazperdeye uyarlanan film, psikolojik bir gerilim. Aynı zamanda yazarın Rebecca, Jamaica Inn ve The Birds gibi hikayelerini usta sinemacı Alfred Hitchcock da beyazperdeye uyarlamıştır. Daphne Du Maurier’in hikayeleri yıllar içerisinde çeşitli film yapımcıları tarafından keşfedilmiş ve uyarlanmaya başlanmıştır. Hikayeleri genellikle korku, gotik ve doğaüstü imgeler üzerine kurgulanmıştır. Fakat bu imgeleri kullanırken melodramı da çok başarılı bir şekilde hikayelerine katmıştır.

Don’t Look Now filminde de yukarıda bahsettiğimiz gibi korku, gerilim, gotik ögeler melodram ile bir araya gelerek, sinema çevrelerince kabul gören gelmiş geçmiş en iyi korku filmlerinden birisini ortaya çıkarmıştır. Filmi iki aşamada ele almak mümkün. İlk aşamada çocuklarını kaybettikten sonra evliliklerinde yaşadıkları sorunları, diğer bölümde ise çocuklarını kaybetmenin verdiği üzüntüyü atlatmak amacıyla Venedik’e gitmeleri ve burada yaşadıkları gerilim dolu hikaye ele alınıyor.

40 yılını dolduran film hem görsel zenginliği hem de başrol oyuncuları Julie Christie ve Donald Sutherland’in arasında geçen tartışmalı seks sahnesiyle hafızalarda yer etmiş durumda. Film, kasvetli bir İngiliz kırsalı sabahı ile başlıyor. John Baxter (Donald Sutherland) ve eşi Laura (Julie Christie) evde kendi işleri ile uğraşırken, iki çocukları dışarıda oyun oynamaktadır. Birden John, dışarıya koşmaya başlar ve kızını gölette boğulmuş halde bulur. Laura ise çığlıkları duyup dışarı çıktığında korkunç manzara ile karşılaşır. (daha&helliip;)


Die-Screaming,-MarianneTürkiye’de “Çığlıklar Arasında” ismiyle bilinen Die Screaming, Marianne, İngiliz yönetmen Pete Walker’ın yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Susan George ve Barry Evans’ın yer aldığı bir korku-gerilim filmi.

İngiliz yönetmen Pete Walker özellikle 70’li yıllar boyunca korku ve seksploitation türünde işlere imza atmış bir yönetmen. Özellikle bu iki türü harmanladığı filmleriyle bilinen yönetmen, filmlerinde genellikle otoriteyi temsil eden bir figüre ve ahlaki ve toplumsal kurallara uymadığı için cezalandırılan bir karaktere yer verir. Otoriteyi temsil eden figürler genellikle rahip ya da yargıç olurken cezalandırılan ise genellikle genç bir kadındır. Andrew Sachs ve Sheila Keith ise filmlerinde sıklıkla yer verdiği iki isimdir.

Hikaye büyük ölçüde korku- gerilim ve dönemin popüler türü giallo arasında gidip gelmekte. Büyüleyici yıldız Susan George, ailesiyle yaşadığı Portekiz’den kaçarak İngiltere’ye gelen dik başlı Marianne’ye hayat veriyor. Babası eski bir yargıç olan Marianne annesinin ölümünün ardından büyük bir servete konar ve 21 yaşına ulaştığı anda para kendisinin olacaktır. Üvey kız kardeşi ve babası portekiz’e dönmesi için yolunu gözlerken (!) o sadece paraya değil aynı zamanda babasının kirli işlerine dair sırlara da ulaşmıştır. Ana hikaye olarak bu çerçevede geçen film, önemsiz alt hikayeleri de içinde barındırıyor. Oldukça tutarsız bir şekilde ilerleyen senaryo, bir sahneyi anlamaya çalışırken birden başka bir sahneye atlıyor. (daha&helliip;)


16
Tem
2012

Dead End (2003)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Halihazırda tam patlayamamış ama başarılı şekilde kült hale gelebilecek, oyunu çıksa da oynasak dediğim “Dead End”, klişenin kilişesini yapan bir yol filmi. Tez şekilde araya girilen nefis trackleri olaya bodoslama dalan yapım, Jean-Baptiste Andrea ile Fabrice Canepa nın elinden çıkma. Bu janradan çıkıp ta ilginç olmayan yol filmleri ise sık görülmeyen bir durum. Sona girilen twistler ya da kaçma kovalama sırasının değişmesine aşina olduğumuz şu zamanlarda ilginç hale getirebilecek diğer şey korku türüyle masalsılığı birleştirip ters köşeye yatırmaya kasmamak. Oynanan oyun hep aynı.”Ömrün bitip yolun bitmemesi” durumuyla ilgili klişeye girmek istememekle beraber tam da bu film için geçerli olan durumun bu olması filmin önemli noktası. 

Filmin yönetmenliğini yapan Andrea(ayrıca 2006 yapımı işi olan Big Nothing in yönetmeni) ve Canepa, filmi yapma amaçlarını herhangi bir şeye saygı duruşu olayından bsğımsız şekilde veya “şöyle de yapsak daha ne kadar çöpe yaklaşabiliriz?” düşüncesinden çok “Asla sokağı terk etme!” argümanlarından yola çıktıklarını samimiyetle dile getirmişler. Bu iki kafadarın olaya başlama hikayeleri de bu paralellikte ilerlemiş aslında. 

Araba sahnesiyle olaya, diğer yol filmleri bodoslamasını kullanan yapımın ilk işi, hızlıca  karakterleri tanımamıza yardımcı olduktan sonra kafamıza önyargılarımızı yerleştirmek oluyor. Malumunuz, bilinen diğer örneklerde süregelen “arabaya asla bir yabancı alma!” ünlemi, hikaye ilerlerken bas bas kafamızda yankılanmasına rağmen “herhalde bir bildikleri var” diyip suspus izlemeye devam etmekle aslında klişenin klişesini yaptıklarını anlamak için filmin yarısını geçmiş olmanız gerekiyor. (daha&helliip;)


29
Nis
2012

Pink Flamingos (1972)

B-Film İstismar Filmleri XXX kategorilerinde yayınlandı.

John Waters sinemanın,sanatın “politically correct” olma zorunluluğundan, sadece istenen, beklenen, sıradan şeyleri gösterme zorunluluğundan sıkılmış ve bunu tersine çevirmeye çalışan işler çıkarmış bir yönetmendir. “Onu bir cümlede anlatın” deseler sanırım bu şekilde anlatırdım. Diğer bir deyişle “transaggressive” sanatın mihenk taşı. Pink Flamingos da bunu en iyi şekilde başardığı filmlerinden biri.

John Waters yönetmenlik yanında filmin senaristliğini ve yapımcılığını da üstlenmiş. Başrollerde ise Edith Massey,Mink Stole gibi dönemin ünlü isimleri ve tabi ki de yönetmenin en sevdiği oyuncularından Divine yer alıyor. Gösterime girdikten sonra bazı sahneleriyle tartışmalara neden olsa da çoğu sinemasever tarafından iyi yorumlar almış ve sevilmiş.

Divine oyunculuğunun yanında yarattığı bu karakter ile döneminin sıradışı isimlerinden biriydi. Filmin senaryosu da aslında daha çok onun üzerine kurulu.  Divine’ın “filthiest person alive” olarak tanınmasını hatta bu ününün ülke çapında yayılmasını yediremeyen,kıskançlık içinde durumu izleyen Raymond ve Connie Marble çifti bu konuda Divine’ı geçebilmek adına sürekli değişik aktiviteler içine girmektedirler. Fakat Divine’ın namını geçebilmeleri kolay değildir çünkü o hiçbir özel efor sarfetmese de doğuştan “filthy” bir karakterdir. Şehir merkezine gittiğinde yol kenarını tuvalet olarak kullanmak, arkadaşlarıyla cannibalism partileri düzenlemek,evlere gizlice girip koltukları yalamak, her an her yerde yakınlık derecesini önemsemeden oral seks yapabilmek gibi hareketleriyle bunu kanıtlamaktadır. Filmin ekstrem diye adlandırabileceğimiz sahnelerinden sadece birkaçı bunlar. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni