Seksenli yıllar slasher alt türünün doruk noktasıydı. Birçok klasiğin ve serinin ilk temellerinin atıldığı seksenli yıllardan sonra ne yazık ki doksanlı yıllarda slasher türü birkaç örnek dışında verimli bir on yıl olamadı. İkibinli yıllara gelindiğinde ise slasher bana göre tekrar dönüşünü yaptı ve seksenler kadar parlak olmasa da başarılı örneklere imza atıldı. Her ne kadar piyasa yeniden çevrimler ve eski serilerin bilmem kaçıncı devam filmleriyle kirletilse de arada Hatchet, The Tripper ve Behind the Mask: The Rise of Leslie Vernon gibi kalburüstü yapımlar da azımsanamayacak sayıdaydı. The Hills Run Red de bu kalburüstü yapımlardan biri.
Filmin ismi hesapta seksenli yıllarda çekilmiş, çok az süre sinemalarda gösterilmiş ve sonrasında hem gösterimden kaldırılmış, hem de filmin yönetmeni Concannon’ın ortadan yok olduğu aynı isimli filmden geliyor. Bir slasher filmi olan orijinal The Hills Run Red’de Babyface isimli -ki ismini yüzüne geçirmiş olduğu bir bebek maskesinden alıyor- biraz Leatherface, biraz da Jason Voorhees’i andıran bir katil ormanda gençleri doğramaktadır. Sinefil bir birey olan Tyler, filmin yönetmenin kızını bulur. Amacı arkadaşı Lalo ve sevgilisi Serina ile film hakkında bir belgesel hazırlamak olan Tyler, bir yandan da belki şansa filmi bulur da izlerim diye düşünmektedir. Fakat bilmediği Babyface’in gerçek olduğu ve ormana gelenlere kan işettiğidir.
Filmi izlemeden önce her ne kadar hem video için çekilmiş düşük bütçeli bir yapım olması, hem de daha önceden bahsettiğim son yıllardaki başarısız örneklerin bolca varlığı sebebiyle ön yargı ile yaklaştım. Piyasada yeterince kötü “kötü film” varken neden bir yenisiyle zaman kaybedeyim diye düşünürken zaten sürekli yaptığımın bu olduğunu farkettim ve izlemeye karar verdim. (daha&helliip;)
