iyiköfüfilm

6
Şub
2014

Faces of Death Serisi

İstismar Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

faces_of_death

Mondo filmlerin varoluş nedeni insanoğlunun aklının doğal olarak seks ve ölümün tuhaf yönleriyle meşgul olmasıdır. Faces of Death işte böylesi bir eğitimdir; konusu, seks ve şiddetin ve daha da fazlasının estetik açıdan incelenmesinde birçoklarından daha tutucudur…

Bir cenaze merasimi hakkındaki tekrarlayan rüya aklından çıkmayan Dr. Francis B. Gröss (anlatıcı ve sıra dışı patalog, diğer bir deyişle o gözlüklerle görebiliyor olması bir mucize) “anlam verme saplantısı” ile yaşamını sürdürmektedir -onu Dünya’nın çeşitli yerlerine götüren bir yolculuğa çıkaracak üç filmlik yeni ölümleri araştırma görevinin başlangıcını belirleyen bir rüya; görevi otopsi, mezbaha, suikast ve trafik kazası videoları toplamak.

Faces of Death’in açılışında Gröss bizlere “Kendinizi yolculuğa hazırlayın” diyerek karşılar, “her adımında kendi gerçekliğinizi daha iyi anlamanızı sağlayabilecek bir dünyaya yolculuk.” Mezbahalardan çıkarılacak bir anlam mı? belki de. Yol kenarındaki bir kazaya giden bir yolculuk mu? belki de. Hazır olun – Faces of Death gerçekten de sinirlere dokunur. Sansürsüz yaklaşımı bazen gerçekten şoke edici ve mide bulandırıcıdır. (Elbette sansürsüz şiddet – cinsel organların dahil olduğu bölümler rahatsız edici kısımların üzerine damlamış bir mürekkep lekesi gibidir- ve eğer varsa, tersine dönmüş bir mantık.) En mide bulandırıcı bölümler için: bir restoranda maymun parçalama ve beyin yeme sahnesi; büyükbaş hayvanların dini usullerle kesim yöntemi; fok avcılığı; ölüm sonrası prosedürler. (daha&helliip;)


14
Kas
2012

Repulsion (1965)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Polanski sınırları zorluyor.

Paris doğumlu Polonyalı yönetmen Roman Polanski’nin Gérard Brach ile senaryosunu geliştirdiği 65 yapımı Repulsion, apartman üçlemesinin (Repulsion, Rosemary’s Baby, Le locataire) ilk filmi olmakla beraber Polanski’nin sanatsal gelişim yolunda ve kariyerinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca psikotik sahneleri ve sürrealist geleneği ile sinema tarihinde önem kazanmış, ilk İngilizce filmi olarak kayıtlara geçmiştir. Ama öncelikle Polanski’nin Repulsion’de Psiko-Freud bir deney yarattığını ve hemen bağlamında Alfred Hitchcock’un 60 yapımı Psycho ile arasında Freudyen psikolojik çalışma türünün karşılaştırılabileceğini ve aynı çerçeve içerisinde değerlendirilebileceğini söyleyeyim. Dahası, Repulsion, Polanski’nin ilk -sürrealist- başyapıtı olma niteliğini taşıyor. Eh, hak etmiyor da değil. En nihayetinde, Polonyalı yönetmenin zihnimizi parçalamakta ve psikolojik gerilim yaratmakta oldukça kararlı olduğunu rahatsızlık boyutunun içinde rahatlıkla görebiliyoruz. Anlayacağınız, Repulsion’de Polanski’nin büyüleyici siyah-beyaz gerçeküstü çekimine ve Catherine Deneuve’ün canlandırdığı Carol karakterinin yıkıcı tavrına ve çetrefilli zihnine tanık oluyoruz. Diyeceğim şu ki; Polanski’nin yaptığı gibi gerçeği bir kenara bırakalım -ki yapmadığımız bir şey değil- ve yüz iki dakika boyunca hümanizmin içinde kaybolalım.

Ayrıca Repulsion’in, Polanski’nin diğer filmlerine nazaran daha baskın bir temaya sahip olduğunu görürsünüz. Peki bunun nedeni ne olabilir? Tabii ki toplumdan başka bir şey olamaz. Meselâ kısa filmi Usmiech Zebiczny’yi hatırlayın. 1957’den bu yana Polanski’nin yarattığı karakterler, toplum tarafından değişik formlarda dayatılan bazı sınırları çeşitli şekillerde ihlal ediyor. (daha&helliip;)


28
Ağu
2012

The Beyond (1981)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

1996 yılında vefat eden Fulci, gore sinemasının en önemli yönetmenlerindendir. Peki, Fulci’yi nasıl bilirdik; “Zombie” serisi, “Demonia”, ” City Of Living Dead”,” The Eroticist”,  “The House by the Cemetery”,” Don’t Torture Duckling”  ve tabii unutulmaz “The Beyond”. Başrollerini Catriona MacColl ( Liza Merril) ve David Warbeck’in ( Dr John McCabe) paylaştığı The Beyond (E tu vivrai nel terrore! L’aldilà), İtalyan korku sinemasının en önemli örneklerindendir.

“The Beyond”, Amerika’nın Louisiana eyaletinde ismi ile müsemma Seven Doors Hotel’de geçmektedir. Film,  1927’de Schweick adında bir ressamın otelde katledilmesiyle başlar. “Bu günahsızı neden çiviliyorlar” denilmesine gerek kalmadan kendisinin cadı ilan edilerek katliamını izleriz. Bundan yıllar sonra oteli yeniden işletmek için alan New York’lu Liza Merril (Catriona MacColl) cehennemin yedi katına açılan geçit üzerinde at koşturduğundan bihaberdir. Böylece cehennem kapısı aralanmaya başlar.

Filmde korku türünün her türlü öğesini görmek mümkün. Cehenneme açılan kapı, önüne geleni harcayan geçit öğesi, hayaletler, korkunç küçük kız, zombiler, bütün uyarılara rağmen lanetli mekandan çıkmayan yeni ev sahibesi, başrolde anlamsız bakışlar atan bu kızımıza tutulmuş bir doktor… Zombi, kapısı ve aşığı olarak gelişen “The Beyond”,  her ne kadar Dario Argento filmleri (özellikle atıl kurt sahnesiyle/ Suspiria) ile karşılaştırılsa da kendine özgüdür. Kütüphaneci örümcek fantezisiyle beyinlerimize kazınan bu kült yapım, sürekli akılda dönen müziğiyle de unutulmamaktadır. (daha&helliip;)


25
Haz
2012

Sleep Tight (2011)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Karanlık filmler çekmeyi seven yönetmen Jaume Balagueró’nun  bilinen işlerinden olan 2007 yılında başlattığı [Rec] lerinden sonra 2011 yapımı “Mientras Duermes”, diğer bir çevrimiyle “Sleep Tight” yönetmenin en aydınlık filmlerinden biri. Bu sefer doğaüstü olaylardan sıyrılan hikayede, bina görevlisi olarak çalışan César ın, bina sakinlerinden biri olan Clara’ya olan saplantılı aşkı ve diğer sakinlerin César ile olan ilişkileri anlatılıyor. Diğer bir “Peeping Tom” vakası gibi başlayan ama çok daha fazla dallanıp budaklanıp başka bir şeye dönüşen bu hikayede, karakterleri kısa kısa tanımaya başlıyoruz. Tam bir “doorman” olan başkarakterimiz César; uysal, efendi görünümüyle bina sakinleri tarafından sevilen sayılan biri. Olaylar gelişmeden, gün boyunca yaptığı ve yapması gereken işlerden bahsediliyor. Komşular evde olmayacağı zaman bakılması gereken hayvanlara César bakıyor. Bir nevi süper kahraman. Artan zamanında da hasta annesiyle ilgilenen César’ın görünen yüzü, filmin aydınlık noktalarından biri. Diğer bina sakinleriyle ilişkileri seyirciye gösterilirken aralarında ufak çaplı önemsiz bir sorun olduğu çıtlatılan küçük kız Ursula ile yürüyen hikayede bir tuhaflık olduğu sezdirildikten hemen sonra yeni tipler devreye giriyor. Yönetmenin filmlerinin hemen hemen hepsinde bulunan sevdiği oyuncularından biri olan yaşlı apartman sakinimiz ürkütücü Carlos Lasarte nin de devreye girdiği yerde olay akışı artırılıyor. Aslında her yönden “Sleep Tight” sıkıcı olmaktan çok uzak. César’ın Clara’ya duyduğu saplantılı ilişki onu kendisine muhtaç etmeye çalışmaktan çok yanlışlıkla kendisinden uzaklaşmasına sebebiyet verirken, tehlikeli hale gelmeye başlayan olaylar küçük kız Ursula’yı canlandıran başarılı oyuncu Pep Tosar’ın şantajlarıyla eğlenceli hale geliyor. (daha&helliip;)


29
Nis
2012

Pink Flamingos (1972)

B-Film İstismar Filmleri XXX kategorilerinde yayınlandı.

John Waters sinemanın,sanatın “politically correct” olma zorunluluğundan, sadece istenen, beklenen, sıradan şeyleri gösterme zorunluluğundan sıkılmış ve bunu tersine çevirmeye çalışan işler çıkarmış bir yönetmendir. “Onu bir cümlede anlatın” deseler sanırım bu şekilde anlatırdım. Diğer bir deyişle “transaggressive” sanatın mihenk taşı. Pink Flamingos da bunu en iyi şekilde başardığı filmlerinden biri.

John Waters yönetmenlik yanında filmin senaristliğini ve yapımcılığını da üstlenmiş. Başrollerde ise Edith Massey,Mink Stole gibi dönemin ünlü isimleri ve tabi ki de yönetmenin en sevdiği oyuncularından Divine yer alıyor. Gösterime girdikten sonra bazı sahneleriyle tartışmalara neden olsa da çoğu sinemasever tarafından iyi yorumlar almış ve sevilmiş.

Divine oyunculuğunun yanında yarattığı bu karakter ile döneminin sıradışı isimlerinden biriydi. Filmin senaryosu da aslında daha çok onun üzerine kurulu.  Divine’ın “filthiest person alive” olarak tanınmasını hatta bu ününün ülke çapında yayılmasını yediremeyen,kıskançlık içinde durumu izleyen Raymond ve Connie Marble çifti bu konuda Divine’ı geçebilmek adına sürekli değişik aktiviteler içine girmektedirler. Fakat Divine’ın namını geçebilmeleri kolay değildir çünkü o hiçbir özel efor sarfetmese de doğuştan “filthy” bir karakterdir. Şehir merkezine gittiğinde yol kenarını tuvalet olarak kullanmak, arkadaşlarıyla cannibalism partileri düzenlemek,evlere gizlice girip koltukları yalamak, her an her yerde yakınlık derecesini önemsemeden oral seks yapabilmek gibi hareketleriyle bunu kanıtlamaktadır. Filmin ekstrem diye adlandırabileceğimiz sahnelerinden sadece birkaçı bunlar. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni