iyiköfüfilm

7
Şub
2013

The Rocky Horror Picture Show (1975)

B-Film kategorilerinde yayınlandı.

rocky_horror_picture_showRichard O Brien‘ın (kendisi filmde Riff Raff adındaki Nosferatu benzeri “garip kahya” rolünde karşımıza çıkıyor) “The Rocky Horror Show” adlı müzikal tiyatro oyununun sinema versiyonu çekilmeye karar verildiğinde yapımda yer alanlar sinema tarihinin en acayip,en kült filmlerinden birini yaratacaklarını muhtemelen biliyorlardı ki öyle de oldu.

Çılgın bilim adamı-kadını, aşk,cinsellik,jartiyer, gösterişli giysiler,ekspresyonist makyaj ve tabi ki kas sevdalısı “tatlı travesti”Dr. Frank’n Furter rolünde tiyatro oyununda da aynı rolde yer almış olan ve ciddi anlamda filmin esas yıldızı olan Tim Curry (dip not: korku filmlerinin ve çeşitli filmlerin parodilerini yapmasıyla ünlü seri Scary Movie’nin 2.filminde de Rocky Horror Picture Show bir hayli parodi malzemesi oldu – böylece parodinin parodisi de yapılmış oldu- ve Tim Curry burda da profesör rolünde yer aldı); saftirik, naif genç çiftin kız tarafı Janet rolünde Susan Sarandon özellikle belirtilmesi gereken isimler olmakla beraber genç çiftimizin erkek tarafı Brad (Barry Bostwick), Riff Raff’ın iş, aşk ve tuhaflık ortağı hizmetçi Magenta (Patricia Quinn); Frank’n Furter’ın yarattığı ilk insanımsı canavar olan ve “evet farklı bir çekiciliği var ama daha kaslısını istiyordum” şeklinde açıkladığı Eddie (Meat Loaf) ; groupie olarak açıklanan, en çok Eddie karakterini sevip zaman zaman ağlayan zaman zaman Magenta ile fingirdeyen başka deyişle “virgin” modundan “slut” moduna çoktan geçmiş olan ve bundan memnun görünen Columbia (Nell Campbell) ; Eddie’nin akrabası olduğu iddiasıyla evi ziyaret eden ve tekerlekli sandalyeyle evde turlar atan araştırmacı kişilik Dr.Everett Scott (Jonathan Adams); Frank’n Furter’ın daha kaslı insanımsı canavarı Rocky Horror (Peter Hinwood) ve anlatıcı rolündeki Charles Gray filmin ana kadrosunu ve karakterlerini oluşturuyor. Bunun yanında tabi ki bir sürü “Annual Transylvanian Convention” misafiri de yer almakta. Tekrar filmin kendisine ve konusuna geldiğimizde belirtilmesi gereken en önemli unsur tabi ki müzikal versiyonunda da olduğu gibi kaynağının B filmler olmasıdır. (daha&helliip;)


1982 İtalya yapımı La Bimba di Satana -Satan’s Baby Doll olarak da bilinir- İyi “Kötü” Film’in konsepti için biçilmiş kaftan. Genellikle Frank Bronston, Martin White, Alan W. Cools gibi mahlaslar kullanmış olan yönetmen Mario Bianchi’nin filmografisi, spaghetti westernler ile açılırken, kısa süre içerisinde porno endüstrisine yönelmesi açısından enteresan. La Bimba si Satana ise yönetmenin porno ile korku türlerini iç içe geçirdiği  tam bir “çöp” film.

Bir tepe üzerinde konumlanmış büyük bir kalede karısı (Marina Hedman), kızı (Jacqueline Dupré), tekerlekli sandalyeye mahkum erkek kardeşi (Joe Davers), onun bakıcısı rahibe (Mariangela Giordano) ve evin uşağı (Alfonso Gaita) ile birlikte yaşayan Antonio Aguilar (Aldo Sambrell), zengin olduğu kadar hanzo görünümlü bir para babasıdır. Çok sevdiği karısının ölümüyle sarsılmış olmasına rağmen, aile dostları olan doktor Juan ile birlikte kadının cesedini, gelenek gereği kalenin kriptasına yatırırlar. Ölü annesinin çırılçıplak bedenini görmek genç ve körpe Miria’ya iyi gelmemiştir. Bu koskoca yapının içerisinde annesinin ölümü ile birlikte duyduğu korkuyu amcasının bakıcısı rahibe ile gidermeye çalışır. Oldukça dişli ve biraz sonra anlayacağımız gibi ateşli rahibe, uyumadan evvel beyaz iç gıcıklayıcı çorapları hariç her şeyini çıkaracak kadar titiz, lâkin hemen çaprazındaki oda kapısını kapatmayı düşünemeyecek kadar ilgisizdir. Açık bırakılan kapı, felçli amcanın gözetleme ve fantezi dünyasına dalma yetisini tetikleyerek, seyirciye sinema tarihinin en acayip oyunculuğunu ve buhranlı anlarını yaşatır. Ne tür bir oyunculuk eğitimi aldığını, gözlerini bir büyütüp bir küçültmesi dolayısıyla pek anlayamadığım felçli amca, rahibenin yatakta masturbasyonik hayaline dalmış havasını bulurken, kalede karanlık bazı olaylar meydana gelmektedir. (daha&helliip;)


7
May
2012

Blood and Roses (1960)

Korku Filmleri kategorilerinde yayınlandı.

Uzun yıllardır saygı duyularak bilinen ve vampir mitine farklı bir yaklaşım getiren bu Roger Vadim filmi, sinema tarihindeki önemli yerini halen korumaktadır. Geçmişe dönüp baktığımızda, bu filmde zarif ve şık bir hikaye görüyoruz, aynı zamanda Sheridan Le Fanu‘nun Carmilla karakterinin erotizmini beyazperdeye en başarılı şekilde uyarlayan bir kaç filmden biridir.

1961 yılında ise durum farklıydı. O yıllarda, Hammer’ın abartılı bir yaklaşım sergilediği Dracula uyarlamasının yanında, Blood and Roses filminin hafif kaldığı ve biraz da sakin olduğu şeklinde yorumlar yapılmıştı. Değerli olduğu kabul ediliyordu ama korku filmi öğelerine sahip olmadığı söyleniyordu. Yönetmen Vadim’in ticari kaygılar ile sanatsal sunum arasında bir yerlerde kaldığı, eski moda tutuculuk ve Fransız New Wave akımı arasında bulunduğu söylenirken, duygusal öğeleri ön plana çıkarmak uğruna şiddet öğelerini feda etmesi eleştirilmişti.

Bu eleştiriler tamamıyla haksız sayılmaz, Vadim’in sanatsal içgüdüleri filmin açılışından itibaren açıkça görülüyor, Le Fanu ismine filmin belirsizliğini korumak adına yer verilmiyor. Annette Stroyberg (Carmilla) ve yardımcı oyuncu Elsa Martinelli aşk ve ölüm bahçesindeki kırılgan çiçekler gibi sunuluyor. Filmin en dikkat çeken sahnelerinden biri, serada iki kadının ani yakınlaşması, bu konsepti tam olarak somutlaştırıyor. Bu, homoerotik sinemanın önemli sahnelerinden biri – arka planda yağmurdan ıslanmış kadınlar birbirlerine bir öpücük verirken seranın camlarının nemlenmesi.

Kan dökmek bu tür filmlerde eşcinsel birlikteliğe göre daha kabul edilebilir olduğundan, bu sahnenin ön plana çıkışını hatırlamak biraz garip. Dramatik yaratıcılık yönü düşünülmediğinde bile aslında bu sekans ana karakterin içinde bulunduğu temayı yansıtıyor, ödüllendirilmeyen aşkın onun en büyük laneti oluşu. Bu duruma farklı bir bakış açısı getirilirse, yaygın olarak heteroseksüel romantizmin bir sembolü olarak görülen güllerin onu reddetmekten başka çareleri yok çünkü eşcinsel tutku nedeniyle yok ediliyorlar. (daha&helliip;)


Geçmişten günümüze korku sineması, kendisinden önce gelen gotik edebiyat gibi, karanlık ve bilinmeyen sularda yeni yerler keşfetmeye çalışarak izleyicisine estetik bir doyum yaşatmaya uğraştı. Yolculuk süresince uğranan duraklarda konaklama süresi, popüler sinemadaki üretimi temel alırsak, seyircinin ilgisiyle doğru orantılıydı. Örneğin gotik edebiyatın ilk eserlerinden uyarlamalar, çeşit çeşit canavarlar, zombiler, seri katiller vs. Nihai amaç korku, terör ve ürperme yaratmak olunca, sonsuzluk ve güç gibi kavramları da devreye sokmak gerekiyordu ki aranılan kan, nicedir korku sinemasının anlattığı hikayelerde gizliden gizliye işleniyordu. Spesifik bir inanç sistemi üzerinden dinin, dogmatik düşüncenin, ya da daha cesur bir ifadeyle izleyicinin bilincinde ulvi olanın masaya yatırıldığı korku filmlerinin zamanı gelmişti. Bu yazıyı başlangıç alarak, önümüzdeki haftalarda da film örnekleri ekseninde devam edeceğimiz yazı dizimizde, sözünü ettiğim amaca yönelik kısa ömürlü bir alt türü inceleyeceğiz: Folk horror.

Pagan kavramı bugün genel anlamda semavî dinlerin dışında kalan çok tanrılı dinsel inanışlara sahip birey ve toplumları tanımlamak için kullanılsa da, kavramın arkasında yatan daha az uygarlaşmış olma vurgusunu yok sayamayız. Bununla beraber, uygarlaşmış toplumların irili ufaklı bazı kültürel gruplarının hala geçmişteki pagan inanışlarından kalan birtakım izlerin peşinden yürüdüğünü yadsımak mümkün değil. (daha&helliip;)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İyiKötüFilm Hakkında
İyiKötüFilm Röportajlar
İyiKötüFilm Bağlantılar
Extreme Haribo Giallo For Dummies Immoral Tales Kahramanlar Sinemada Korkucu Once upon in a time in Western Öteki Sinema Sinematik Ters Ninja

İyiKötüFilm Feeds


İyiKötüFilm
yeni