1960’ların, Danimarka tarihinde çığır açan bir dönem olduğu su götürmez bir gerçektir. Kolektivizm, cinsiyet eşitliği ve cinsel özgürlük gibi bu dönemde öne çıkan kavramlar uzun süre etkili olmuştur. Her ideolojik tarafın “kültür savaşçıları” da bu önemli çağın miraslarını bugün hala tartışmaktadır. 2008 yılında Danimarka basınında yer alan 1968’i anma yıldönümünde görüldüğü gibi, 60’ların toplumsal bilinçte hala büyük bir yeri vardır.
Danimarkalılar, 1969’da sansürü yürürlükten kaldırma “devrim”lerinin diğer ülkeler tarafından, Danimarka’nın aniden cinsel özgürlüğün en fazla olduğu toplum olarak algılanmasına yol açtığının pek farkında değillerdi. Bu haber dünyanın her köşesine gazeteler, dergiler ve özellikle de filmler aracılığıyla ulaştı. Kısa bir süre içinde bir sürü belgesel, edebi uyarlama ve erotik oyun, dünyanın film ekranındaki cinsel devrimin başlangıç noktası olarak Danimarka efsanesini gösteriyordu.
Amerika, Danimarka’yı erotik bir cennet olarak kabul etmeye, neredeyse diğer her ülkeden daha hazırdı. Günümüzde neredeyse hiç hatırlanmayan bir avuç film, Tanrı’nın Kendi Ülkesi’ni (Danimarkalılar’ın Amerika’ya koyduğu isim) kasıp kavurdu.
İskandinav halkının cinsel konularda açık fikirli oluşu, Anglosakson dünyada yeni bir kavram değildi. Bu düşünce Hun dansede en sommernat (One Summer of Happiness, 1951), Sommeren med Monika (Summer with Monika, 1953) ve Ogift Fader Sökes (Unmarried Mothers, 1953) gibi İsveç filmlerinin; sanat evleri ve açık hava sinemaları ekranlarını aydınlattığı dönem olan 50’lerde oluşmaya başlamıştı. 50’lerin tamamında ve 60’ların başında, cinsel özgürlüğüne kavuşmuş İsveçli sarışın klişesi Amerikan popüler kültüründe sağlam bir yer edinmişti.
Film özgürlüğü meselesine Danimarka’nın gecikmiş katkısı En Fremmed Banker På (A Stranger Knocks, 1959) isimli dram aracılığıyla oldu. Set during the occupation***** kadının orgazma ulaştığı cinsel ilişkiyi (kıyafetlerle biraz belirsizleştirerek) öne çıkarmıştı. Bu film ABD’de büyük bir hit olmamasına rağmen, Amerikan sansürünü yöneten yasalar üzerinde çok etkili oldu. Amos Vogel’in 1974’teki çığır açan çalışması Film as a Subversive Art’ta yazdığı gibi: “Bütün odak cinsel ilişki etrafında olduğu esnada, kadın kazayla filmin gizemine ilişkin hayati ipucunu keşfetmişti. Tam bir çıplaklığın olmaması ve sahnenin tüm dikkatinin entrikada olması, Amerikan sansürü açısından çok karmaşık bir sorun oluşturdu ve filmin yasaklanmasına itiraz edilmesi, 1967’de bütün Amerikan eyalet sansür sisteminin Supreme Mahkemesi tarafından kaldırılmasıyla sonuçlandı. Bu gelişme daha sonra, Amerikan sinemasındaki cinsel serbestliğe başlıca katkıyı yaptı.”
Bu yeni serbestliğin sınırlarını test eden ilk film yine Danimarka’ya aitti ve Peer Guldbrandsen tarafından yapıldı: Jeg — en Kvinde: (I, A Woman). 1961’de Siv Holm’un (Agenthe Thomsen olarak da bilinen) aynı isimli çok satan kitabına dayanmaktaydı ve 60’ların ilk gerçek İskandinav satış rekorlarını kıracaktı. 1965’in yazında çekilen bu “yarı pornografik” filmi Danimarka basını, vatan topraklarında yapılmış en cesur film olarak adlandırdı. Aynı yılın 17 Eylül’ünde film Danimarka’da gösterildiği zaman yorumcular tarafından alay konusu oldu ama halk nazarında büyük ölçüde popülerlik elde etti. Filmin Variety’deki bir yorumu Radley Metzger’in dikkatini çekti ve Radley, Kopenhag’a uçarak filmin haklarını cüzi bir ücrete satın aldı. Filmi satmak için 35 farklı bölgeye gidip bu işten kendi film yapımcılığı kariyerinin başlamasını sağlayacak kadar kar elde etti. (Danimarka film dünyasının üstatları Guldbrandsen’la, film tarihindeki en kötü anlaşmalardan birini yaptığı için yıllarca alay edilebilirler.)
ABD’de yayınlandığı esnada en müstehcen 4 sahne sansüre uğramasına rağmen, bağlanma olmadan özgür cinsel hayata sahip olmak konusunda ısrar eden bekar kadının bu hikayesi, pek çok eyalette polisin müdahale etmesini gerektiren gösterilere ve sinema çalışanlarının tutuklandığı bir çok skandala yol açtı. Pek çok şehirde mahkemelik olan film, hakimler tarafından sürekli olarak aklandı. Film kuruluşunun ve ahlakçıların korkularına rağmen pek çok “saygın” sahnede*** oynamaya devam etti. Tarihteki en popüler Danimarka filmi olarak ve kadın cinselliğinin filmdeki tasvirini yeniden tanımlayarak gişe rekorlarını altüst etti.
Erotik özgürlük konusundaki tartışmalar Danimarka’da Amerika’dan daha karmaşık bir seviyede ilerliyordu. Sonraki sene, cinsel konulara değinen bir başka önemli Danimarka filmi olan Knud Leif Thomsen’ın Gift’i ortaya çıktı. Bu, genç kızlarını baştan çıkararak kendini aileye varlıklı olarak tanıtan ve ardından kızın ebeveynlerini saldırgan, hedonist ve bir çeşit “beden kutsal kitabı” olan felsefesiyle karşı karşıya bırakan kibirli bir genç adamın hikayesiydi. Film 1966’da Danimarka’da Mart ayının sonlarına doğru yayınlandı ve ABD’ye Venom olarak 1968 yılının Ocak ayında ithal edildi. Bu film cinsel özgürlüğe bir engel değil aksine; genç jenerasyonun ruhsal farkındalık eksikliğine ve pornografi bağımlılığına dair şiddetli bir uyarıydı. İşin kötü yanı, sansürlü versiyonunda hiç çıplak vücut bile olmamasına rağmen Amerikalılar, filmin verdiği mesajı farklı anlayarak bunu Danimarka’daki en güncel “seks algısı” olarak yorumladılar. Bir kaç seçkin Amerikalı eleştirmen filmdeki ironiyi görmeyi başardı ve gördükleri şeyden hoşlandı. The New York Post’ta yazan, değerli eleştirmen Archer Winsten, Gift’in yılın en iyi yabancı filmlerinden biri olduğunu açıklarken, The New York Times özel ilgi odağı olmak ve birinci sınıf davranışa değer vermekteki filmin jenerasyonlar arası uçurum ana fikrine dikkat çekti. Playboy ise filmi dürüst ve ileri görüşlü bularak, bir “şok terapisi” darbesi olarak adlandırdı.
Film Danimarkalı yorumculardan çok farklı bir muamele gördü; neredeyse tamamen ayıplandı. Ama kalabalıklar kitle halindeydi ve Thomsen’ın güncel hardcore pornoyu filmle birleştirmeye niyetlenmiş olduğu haberiyle çalkalandı. Bu, hoşa gitmeyen sahneleri kesmek yerine büyük beyaz X’lerle bulanıklaştırmak konusunda uzlaşmayla sonuçlanan, sansür konusunda geniş bir tartışmayı ateşlemişti. Sanatsal değeri veya değersizliği ne olursa olsun Gift, Danimarka’da sansürle ilgili büyük bir tartışma oluşturmayı başardı. İronik şekilde, pornografi karşıtı mesaja sahip filmin bir kaç yıl içinde sansürün sonlanmasında yardımcı olabileceği kanıtlanmış oldu.
Bu ince nüanslar, cinsel serbestliği cinsel özgürlüğe dair basit bir konu olarak görmekte ısrar eden Amerikalılar üzerinde etkili olmadı. Bir şekilde İsveç, Anglosakson bakış açısında, açık görüşlü kişilerin anavatanı olarak kalmaya kararlı bir şekilde devam etti. Amerikalılar bunu, dünya haritasında Danimarka’yı gösterme konusundaki dillere destan beceriksizliklerine ve İsveç filmlerinin daha fazla hit almasına borçlulardı. Örneğin, Jeg er Nysgerrig — gul (I Am Curious Yellow, 1967) 10-20 milyon dolar arası bir hasılat yaparken, I, A Woman ABD’de 3 milyon dolar hasılat yapmıştı. Aslında pek çok Amerikalı, İsveçli bir görüntü yönetmenine (Mac Ahlberg) ve başrole (Essy Persson) sahip olduğu için bunun da İsveç filmi olduğunu düşündü ama aslında bu film Danimarka-İsveç ortak yapımıydı. Danimarka hala İsveç’in gölgesindeydi.
1969’un yazında Danimarka’da, sansürü yürürlükten kaldıran kanun geçtiğinde durum tamamen değişti ve Danimarka SEX 69 adıyla “piyasaya çıkan” dev bir parti yaptı. Bu parti 100.000 katılımcı ve 200 yabancı gazetecinin ilgisini çeken bir porno ticaret fuarıydı. Ziyaretçiler, etraflarında striptiz “etkinlikleri” yapılırken, Danimarkalı yapımcıların artık açıkça sunabildikleri dildolar ormanı, erotik dergiler, şişme bebekler ve diğer plastik eşyalar şelalesi arasında dehşetli bir şekilde dolaştılar. Danimarka bir çırpıda Øresund Strait’in karşı tarafındaki komşusundan sahne ışığını çalmıştı.
İsveç filmlerinde cinsellik, her zaman natüralizmle (ay ışığında çıplak yüzmek cılız otlarla dolu tarlada esen rüzgar vb.) veya Bergman’ın The Silence’da vurgulayarak tasvir ettiği kasvetli varoluşçuluk birden bunların hepsi eski moda hissettirdi.
Modern haline gelen şey aniden; terletici, inlemelere ve sızlanmalara karşı acımasız, vücutları tokatlayan hardcore porno oldu. Alay etmenin modası geçmiş; dürüstlüğün modası gelmişti. İsveç’in yaygara koparmadan yıllarca hardcore porno yapmasının bir önemi kalmamıştı. Danimarka’da olan şey, devrim duygusu ve felsefeyle yoğrulmuş ticari olmayan bir isyandı.
Fakat Amerika hardcore pornoya yeterince hazır değildi ve Danimarka dönüm noktası yasayı geçirdikten sonra ithal edilen ilk film, aslında 1968’de yapılmış, kesinlikle hafif bir porno olan Uden en Trævl (Without A Stitch)’ti. Norveçli yazar Jens Bjørneboe’nin 1966’daki romanından uyarlanan filmde başrolü, cinsel deneyim yaşamak için Avrupa boyunca otostop çeken cinsel olarak bastırılmış liseli kız Lilian rolüyle, uzun bacaklı yeni keşfedilmiş Anne Grete Nissen oynadı. Yönetmen olarak Annelise Meineche’in seçildiği film, Palladium tarafından yapılmıştı. Annelise’in, 1965’teki başarısı Sytten (Soya’s 17)’ın gişe hasılatını yeniden yakalaması umuldu fakat Danimarkalı eleştirmenler bu filmi cinsel devrime gülünç bir yaklaşım olarak gördü. Hatta bir eleştirmen bunun “karşı devrim” olduğunu söyleyerek ateş püskürdü. Bjørneboe da durumdan memnun değildi. Kitabı açık fikirlilik ile cinsel eşitlik hakkındaydı ve Norveç tarzı otoriterliğe bir karşı etki yaratmayı amaçlanmıştı. Palladium ise bunu “mutlu porno”ya dönüştürmüştü.
Müstehcenlik suçlamaları, filmi ABD’de 1969’un büyük bir bölümü süresince diken üzerinde bıraktı. Aralık ayında ise bir jüri heyeti filmin müstehcen olduğunu reddedip şaşırtıcı bir şekilde, hiçbir kesinti olmadan yayınlanması onaylandı. Sansürsüz versiyonu 1970’in Ocak ayında New York Loew’in Broadway’deki en önemli sahnesinde oynadı. Kalabalıklar filmi görmek için akın etti. Without a Stitch; I, A Woman’ın başlattığı, softcore filmlerin saygıdeğer popüler sahnelerde oynaması modasını devam ettirdi.
Amerikalı eleştirmenler bir kez daha olayları tamamen farklı bir açısıyla algıladılar. New York Times, Village Voice, The New York Post ve hatta Screw dergisi yorumcuları burada Nissen’ın güzel görüntüsünden etkilenip, filmin altında yatan felsefe gibi nüanslar hakkındaki kelime oyunlarıyla canlarını sıkmadılar. Sonunda burada izleyicilerin verdiği paraya değen bir seks filmi vardı!
Muhafazakar Amerikalılar ise aksini düşünerek, filmin mesajını ve ruhunu -teknik olarak neşeli bir stille çekilmiş softcore görüntülerden oluşmasına rağmen- rahatsız edici buldular. California”daki bir hakim şöyle söylemekteydi: “İngilizcede, insanlık dışı ahlaksızlığa ait bu aşağılık ürününün çürümüşlüğünü ve cinsel sapkınlığın bilinen her şeklini canlandıran açgözlülüğü tarif edecek yeterlilikte bir sıfat bulunmamaktadır.” Endüstri figürleri de film karşıtı yakınmalarda bulundular. MPSS (Motion Picture Association of America) patronu Jack Valenti, filmi, içindeki olayları gösteren bir posterle tanıtılmaya uygun olmayan pornografik bir süprüntü olarak adlandırdı.
Fakat tanıtımı yapıldı ve biraz iddialıydı. Village Voice tam sayfa olarak şöyle yazdı: “Bunun görüntülendiğini daha önce hiç görmediniz!” “Serbestlik izninden bu yana Danimarka’dan ABD’ye gelen ilk film! Danimarka –dünyanın en serbest yeri ününü kazanmış ülke- bir adım daha gitti… 70’lerin Amerikalı seyircileri, I Am Curious Yellow’ı bir anda eski moda haline getiren Danimarka’nın en yeni filmi hareketi Without a Stitch’ı görünce afallayıp şaşırabilirler. Çünkü bu iyi bir film. Amerikalı seyircilerin hoşlanacağı, anlayacağı ve eğleneceği bir şey. Kadınlar empati yapacak ve güzel kadın kahramanla özdeşleşecekler. Erkekler onu hemen sevecekler.”
Eğer Amerikan ahlakçıları hiçbir şeyin Uden en Trævl’dan daha kötü olamayacağını düşündülerse bu film onlar için büyük sürpriz olmuştur. MPAA gibi rating kurullarının, sahnelerde ne gösterileceğini belirleme yetkisi gün geçtikçe azalmıştı ve mahkemeler neredeyse her seferinde filmlerin lehinde karar verdi. Amerikan ekran sansürünün son kalıntısı, 1934 üretim kanununun kurulmasından bu yana yürürlükteydi ama o da ortadan kalkmak üzereydi. Bir kez daha buna, Danimarka’dan gelen filmler neden olmuştu.
Birçok Amerikan Film yapımcısı SEX 69 toplantısına katılmaktaydı ve bu sahanın Danimarkalı yönetmenlerin tekeline geçmesinden memnun değillerdi. 16mm boyutlu filmler kullanarak seks delisi Danimarkalılar hakkında kendi filmlerini yaptılar. Bu filmler sadece Amerikan pazarı için yapıldı ve çoğu, hiçbir zaman Danimarka’ya açılmadı.
Göreceli olarak daha nezih olan Without a Stitch gibi filmler, izleyicilerin artan bir şekilde bilet talep etmeleri açısından aniden demode olmuştu. Daha sonra yüzlerce porno film “Danimarka” veya “Kopenhag” etiketiyle ortaya çıktı. Pek çoğu ülkede bir işi olmayan ucuz taklitlerdi. Sadece çok azı Amerikan cinsel ahlakının ve film sansürünün yönünü derinden etkileme işlevi gösterdi.
17 Haziran 1970’de The New York Times’ın önde gelen film eleştirmeni Vincent Canby, böyle bir film olan Alex de Renzy’nin Censorship in Denmark’ını yorumladı. Film, şehrin canlı seks klüpleri ve filmlerinden hardcore sahneler ile Kopenhag görüntülü sokak röportajlarıyla turistik içeriğin karıştırıldığı açık sözlü bir belgeseldi. Bu, büyük bir Amerikan gazetesinde cinsel ilişki ve oral seks sahneleri içeren bir filmin ilk yorumlanışıydı. Aynı zamanda bu tarzdaki sempatik şekilde yorumlanan ilk filmdi.
4 Gün sonra Canby “Danimarka hüznünü denediniz mi?” başlıklı daha büyük bir makaleyle, yazmaya devam etti. Bu makale Rudolf Nureyev’in son balesinin yorumunun sağ tarafındaydı ve bu yazının içinde Canby, daha sonra New York’ta da oynayan Danimarkalı seks filmlerinin üçünü de tartışıyordu. Ek olarak Censorship in Denmark, John Lamb’un Sexual Freedom in Denmark’ı ve Wide Open Copenhagen 1970’ten de bahsediyordu. Amerika’nın en saygı duyulan gazetesindeki haberler, sürekli bu filmleri destekledi ve orta sınıf izleyicilerin izlemesine müsaade etti. Porno artık sadece sapıklar için değildi. Film yapımcıları pornoyu Danimarka’nın sosyal fenomeni olarak kavramsallaştırarak, her çeşit daha derin politik ve sosyolojik mantıkla denk tutabilmişti. Aynı zamanda filmlerini, katı kuralların yaptırımından kurtulmalarına yardımcı olacak şekilde ciddi belgeseller gibi biçimlendirebilmişlerdi. Üslup her şey demekti. Hatta Lamb ve de Renzy’nin filmlerindeki kaçınılmaz olarak karşılaşılan mahkeme davaları hardcore çağındaki usher tiyatral deneyimler fikrini veriyordu.
Bu filmler Amerikalılar’a, radikal bir şekilde özgür, cinsel açıdan açgözlü ama yine de hepsi gerçekçi olan bir Danimarka efsanesi olarak sunuldu. Amerikalılar buna inanmak için yeterince mutluydu. Filmler aynı zamanda, Kopenhag’ı hala İsveç veya Hollanda’nın başkenti sanan pek çok Yanks’ın asla anlayamayacağı, garip bir çekiciliğe sahipti. Onlara göre, bu filmlerin çoğu Danimarka’da yayınlanmadığı için, Danimarkalılar başkaları tarafından nasıl algılandıklarına dair bir farkındalığa sahip değillerdi.
1972’de Behind the Green Door ve Deep Throat gibi filmlerin yapılmasıyla, Amerika’nın kendi porno endüstri çağı geldi ve ülkenin Danimarka cinselliğine merakı solmaya başladı. Yaklaşık 1965’ten 1975’e kadar süren Danimarka seks sömürü sineması, bu seks dalgasından kazanç sağlamayı uman yabancı ortaklarla üretim girişimlerinde bulunarak biraz hareket kazanmıştı. Ama sonra Danimarka pornosunun modası geçince yabancı ortaklar yatırım yapmayı bıraktılar. Aslında yukarıda bahsedilen 2 erotik film Danimarka’ya geldiğinde, bu sefer hayran kalan ve daha cesur bir şekilde tarihteki hiçbir Danimarka erotik filminin olmadığı bir kaliteyle onlara karşılık veren, Danimarkalılar oldu. 1970’e geri dönüldüğünde Amerikan porno öncüsü Mona, endüstrideki bazı Danimarkalıları “İsveç ve Danimarka yapımcılarının ürettiklerinden çok daha iyi… ABD pornoda bizden daha iyi.” demek zorunda bıraktı.
Danimarka pek çok Amerikalıya göre hala efsanevi özgürlük ülkesiydi ama şimdi Amerika’da da sansür engelleri aşılmış, 50’lerin baskısı kalkmıştı. 70’lerin ortasına gelindiğinde, Fransa gibi katolik ülkeler bile kendi hardcore porno endüstrilerine sahip oldular.
Yine de Jeg — en Kvinde (I, A Woman), Uden en trævl (Without a Stitch), Sonja — 16 år (Relations — the Love Story From Denmark), Det Kærlige Legetøj (Danish Blue) gibi Danimarka filmleri ve yukarıda bahsedilmiş Amerikalı yönetmenler tarafından çekilen (Frigjorte Christa’nın da dahil edilmesi gereken [Amerikan Jack O’Connell’ın Swedish Fly Girls olarak da bilinen) filmler, Amerika’nın cinsel rüştünü ispat etmesi açısından kritik önem taşımaktadır. Pek çok Danimarkalının bilmediği, hala bugünün Danimarka film kuruluşu tarafından saygı görmeyen ya da basitçe görmezden gelinen bu filmler Amerika’nın cinsel açıdan çok daha fazla gelişme gösteren bir toplum haline gelmesine yardım etmiştir.
Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)
- Etiketler: A Stranger Knocks Agenthe Thomsen Amos Vogel Anne Grete Nissen Annelise Meineche Archer Winsten avrupa porno filmleri danimarka porno endüstrisi Danish Blue denish porn Det Kærlige Legetøj En Fremmed Banker På Film as a Subversive Art Frigjorte Christa Hun dansede en sommernat I Am Curious Yellow Jeg — en Kvinde Jeg er Nysgerrig Knud Leif Thomsen Love Story From Denmark New York Times Ogift Fader Sökes One Summer of Happiness Peer Guldbrandsen porno endüstrisi Radley Metzger scandinavian porn Siv Holm Sommeren med Monika Summer with Monika Swedish Fly Girls Sytten The New York Post Uden en Trævl Unmarried Mothers Village Voice Without A Stitch Without a Stitch; I A WomanSoya's 17
Yorumunuz: