Siz de benim gibi düşünüyorsanız, muhtemelen bu filme şu cümleyle başlayacaksınız, “ANA’ya neler oluyor böyle?” Ses parçaları hayatınızda karşılaşacağınız çoğu filmden farklı olarak sizi neredeyse üstün bir işitme ya da işitsel bir tedirginlik haline sokan her sesle, hareketle haykırıyor. Filmin özeti hakkında bir fikir edinmek için bir kaç dakika içinde kendimi TV’nin karşısında hareketsiz halde buldum. Bu bana her şeyi yeterince açıklayamamış olsa da… bu birşeyleri izleyicilerin yorumuna bırakan sürrealist başka bir seyrin habercisi mi idi? Belki…
Filmdeki görsel olarak zengin sinematografi inkar edilemez. Aslında, tıpkı resimli roman okuyormuşsunuz hissi veren pek çok usta çekim bulunuyor. Amer, Hélène Cattet ve Bruno Forzani tarafından uyarlanmış ve yönetilmiş Fransız bir drama ve korku giallo filmi. Bava, Argento ve Martino’nun gibi efsanelerin bıraktıklarını topluyor. Başka bir deyişle, Giallo fikrini konu alıyor ve tam bir inançla bu konuyu işliyor. Bu sizin tarzınız olabilir de olmayabilir de, ancak bu türün hiç olmadığı kadar güçlü bir örneğinide bize sunmakta Amer.
Alışılmadık olan şey film boyunca gerçek diyalogların az olmasıdır. Daha çok meydana gelen olaylara ve küçük Ana’yı, hayatının çeşitli sahnelerinde takip eden soğuk korku anlarına sırtınızı dayarsınız. Bu korku öğesi sizin sıradan bir dışavurumunuz değil, daha ziyade bizzat görme eyleminizle derinden ilgilidir.
Film Ana’yı daha çok bir hikaye anlatımı gibi takip eden çeşittli sahnelerlen oluşmakta. “Amer” asla yaklaşan bir korku hissini gerçek anlamda arttırmıyor, daha çok Ana’yı hayatı ve hayalleri boyunca izleyen bir korku harmonisinin olduğuna dair yeniden meydana gelen bir kabusu işliyor. Bu sebeple, sürekli ona görünen hayaletler daima bilinçaltında var oluyor. Amer’in, ayrıca her yüz ifadesini, ince hareketleri, detaylı çerçevelendirmeyi ve kendi içerisinde hikayenin görsel duygusunu gerçek anlamda istismar ettiğini söyleyebiliriz. Ana on yaşlarında annesiyle yürürken bile, gerginliği, merakı, beklentiyi ve yeni meraklarla birlikte bu yeni duygu keşfini hissedebiliyoruz. Filmdeki etkiyi yakalayabilmek için sinemada izlemek aşikarken, evde otururken izlediğimizde bile bunun gibi tek bir parçadan bütün bir anlatımı yakalayabilirsiniz.
Ana’nın yaşamına dair temel, zekice korkutan duygusal bir ilişkiye dayandırılır. Bu ilişki asla gerçek anlamda açık değildir ve biz onun evdeki deneyimleri ve ebeveynleriyle ilgili gözlemlerden bir takım yetiştirme ilişkisi olduğunu varsayarız. “Amer” ile amaçlanan şey herhangi bir kalıba ya da ifadeye uymayabilir. Ancak yine de hareketin, sesin ya da resimlerin kendi bağlamlarındaki anlamlı geçmişine bir öncüldür. Diyaloga gerek olmadan bile, kastedilen duygunun ne olduğunu anlayabiliyoruz.
Filmdeki 3 bölümde Ana’yı canlandıran 3 farklı oyuncununun da birbirlerine benzeyen ve her şekilde de aynı karakterlere sahip hissi yaratan 3 aktristi buldukları için bile saygıyı ve izlenmeyi hakediyor.
çok seksi!!
Yorumunuz: