Amando de Ossorio, 2000’li yılların başına kadar, 70’lerde yapılmış olan en etkileyici korku filmlerinden bazılarının yapımcısı İspanyol kökenli Amando de Ossorio Rodriguez filmlerini izlemiş az sayıda izleyici bulunuyordu. İnternetin yaygınlaşması ve filmlere erişilebilirliğin artmasıyla filmleri, korku fanları arasında hatırı sayılır bir popülerliğe erişir. Amando de Ossorio ismini kullanarak, bir avuç düşük bütçeli heyecan verici filme imza atan Amando de Ossorio, yönetmenliğin yanı sıra senaryo yazarlığı ve en önemlisi kendi yapımlarının özel efektlerini sağlamakta da büyük rol oynar. Her ne kadar düşük bütçenin vermiş olduğu genel eksiklikler mevcut olsa da yapımcının iyi filmlerinin, başta Blind Dead serisi olmak üzere, atmosferi izleyicinin dikkatini prodüksiyon hatalarından uzaklaştır. Şimşek, fon, ses efektleri, canavarların kendileri ve Anton Garcia Abril’in sarsıcı müziklerinin hepsi yapımcının elde etmeye çalıştığı gerilime katkıda bulunur.
Her ne kadar de Ossorio’nun filmleri 70’lerin korku filmleri içinde önemi büyük bir yere sahip olsa da bu filmlerin ardındaki isim hakkında ülkesi dışında çok az bilgi bulunmaktadır. Bildiğimiz şey ise onun Amando de Ossorio Rodriguez adıyla Corufa, İspanya’da 6 Nisan 1926 tarihinde doğmuş olduğudur. Kariyerine 1956 senesinde La Bandera Negra (The Black Flag, 1956) adlı kısa filmin yönetmeni olarak başlar ve ilk uzun metrajlı filmi bundan yedi sene sonra çevrilen La Tumba del Pistolero (Tomb of the Pistolero, 1964) adlı western filmidir. Bir film tecrübesi ile nihayetinde 1968 senesinde korku türüne Malenka (Malenka the Vampire, 1969) ile adımını atar. Her ne kadar bu türe ait ilk denemesi bir korku filminden ziyade bir komediye daha yakın olsa da ilerleyen tarihlerde daha korkutucu denemelerinde kullanacağı kendine has dokunuşları ortaya koymuştur. Kötü tertibatı ve ilkel prodüksiyonuna rağmen bir sonraki filmi, La Noche del terror ciego (Night of the Blind Dead, 1972), de Ossorio’nun unutulmaz Blind Dead serisinin yolunu açar.
Blind Dead Serisi
La Noche del terror Ciego (Night of the Blind Dead, 1972) izleyiciye Avrupa-gotik hibritini tüm güzelliğiyle sunar ve üç devam filmi için yeterli popülerliğe sahip olduğunu kanıtlar. Kısmen de olsa George Romero’nun çığır açan filmi Night of the Living Dead (1968) filminden ilham almış olsa da Blind Dead serisinin ilk filmi, Avrupa tarihinin bir parçası olan ve günümüzde de popüler olan Tapınak Şövalyelerini kullanır.
Birinci Haçlı Seferi sırasında 1118 tarihinde kurulan bu askeri görüşlü rahipler topluluğu hızla saygınlık ve destek kazanarak nihayetinde Papa dışında kimseden emir almayan bir düzeye ulaşır. Sonunda bu bağımsız militanlar o kadar güç ve zenginlik elde eder ki Avrupa’daki mevcut krallıklar onların hanedanlığını ele geçirme arzusu içine girer. Büyücülükle olan uğraşları ile suçlanırlar ve bu suçlamaların hepsi olmasa da çoğu uydurmadır. 1314 senesine gelindiğinde hem yönetim hem de kamuoyundaki konumlarını yitirirler; ancak artık resmi olmasa da 1700’lere kadar var olmaya devam ederler.
Blind Dead filmleri sadece bu suçlamaların doğru olduğu fikri değil aynı zamanda Tapınak Şövalyelerinin yaptıklarının korkunç olduğu düşüncesi üzerinde gelişmektedir. Gözlerini yakarak oyanları lanetleyen ve onları kazıklara oturtan Tapınak Şövalyeleri yüzyıllar sonra yeniden gücü ellerine geçirmeye yemin ederler ve bunu yaparlar. Kana susamış ve gözleri oyulmuş rahiplerin küf tutmuş mezarlarından kalkışı, film tarihindeki en tüyler ürpertici sahnelerden biri olmaya devam etmektedir; Romero’nun hortlakları dahi Ossorio’nun zombilerinin kırk küsur sene sonra uyandırdığı aynı ürpertiyi uyandırmamaktadır.
Serinin ikinci filmi olan El Ataque de los Muertos Sin Ojos (The Attack of the Blind Dead, 1973), ceset sayısı bakımından kendisinden önceki filmi geride bırakmış olsa da aynı etkiyi yaratmayı başarmıştır. El Buque Maldito (Ghost Ships of the Blind Dead, 1974) serinin bir diğer filmi olup serinin diğer filmlerine nazaran zombiler daha az görünmektedir. Serinin son filmi La Noche de las Gaviotas (Night of the Blood Cult, 1975)’de ise Tapınak Şövalyeleri, alışkın oldukları topraklarda olsalar da bu sefer korku dolu toplumdan insanları kurban etmelerini talep ederler.
De Ossorio, Blind Dead serisi üzerinde çalışmaya devam ederken iki farklı korku filmine daha imza atar. La Endemoniada (Demon Witch Child, 1974) Exorcist’in kötü bir taklidi olmaktan çok fazla öteye gidemezken, Las Garras de Loreli (The Grasp of Loreli, 1972) yönetmenin daha popüler filmleriyle aynı tonda olan ilham verici ve heyecanlı bir filmdir. Blind Dead serisinin ardından, de Ossorio kendisi ile daha kanlı yapımlar arasına biraz mesafe koymaya karar verir. 1980’de bir yamyam filmini yönetmeye başlar, yamyam filmleri o dönemde popülerliğinin zirvesindedir. Ancak bilinmeyen nedenlerle sadece birkaç sahneyi çektikten sonra bu projeyi yarıda bırakır. Filmi tamamlamak için Jesus Franco seçilir ve kısa bir süre içinde filmi tamamlar. Bu film (El Canibal, (The Devil Hunter, 1980)) projeyi başlatan kişi olan de Ossorio’nun adı geçmeksizin yayınlanır.
De Ossorio, Pasion Prohibida (Forbidden Passion, 1982) isimli dram filminin ardından son filmi olan Serpiente de Mar (Hydra, 1984) ile projenin sonunu getirmiş olmasına karşın kötü bir performans çıkarır. Filmin kopyalarının çoğunda yönetmen olarak “George Green” takma adını kullanmıştır ve filmi izledikten sonra bu film ile ilişiğinin olmasını istememiş olması şaşırtıcı görünmez. Korku türüne dönüş yaptığı Serpiente de Mar (Hydra, 1984), nükleer reaksiyondan etkilenmiş bir yaratığı konu alır.
Bu filmden sonra yönetmenden uzun süre ses çıkmaz. 90’larda filmlerine olan ilgide artış olmasından ilham alarak Amando de Ossorio’nun El Necronomicon de los Templarios isimli beşinci Blind Dead filmi için bütçe hazırlamaya başladığı söylentileri çıkar. Fakat sponsor ve yeteri kadar bütçe bulamadığı için rafa kaldırır.
Bu türdeki filmleri ile dünya çapında dikkatleri üzerine çekmiş olan İngiltere menşeili Redemption Video (her ne kadar filmlerinin birçoğu İngiliz Film Sınıflandırma Kurulunun (BBFC) yaptığı kesimlerden etkilense de) 90’lı yılların ortalarında La noche del terror ciego ve El ataque de los muertos sin ojos’un kısaltılmamış bir kopyasını bulur. Bu kopyayı kullanarak ilk olarak Redemption Benelux (Hollandalı bir video şirketi) tarafından yönetmenin kurgusu ve daha sonra da A.B.D.’den Elite Entertainment tarafından düzenlenmiş hali yayınlanır. (Elite’in filmi ABD’de sansürsüz, sinemaskop ve profesyonel altyazı bir yana lazer disk formatında yayınlamıştır. Aynı zamanda bu son kopya Anchor Bay Entertainment tarafından da yayınlanmaktadır.)
Film o kadar iyi bir satış elde eder ki Anchor Bay bu filmin devam filmi olan El ataque de los muertos sin ojos’un en temiz ve en eksiksiz kopyasını da aynı şekilde yayınlar.
Amando de Ossorio, 90’ların sonlarında filmlerinin artan popüleritesinden de faydalanarak yaptığı resimlerle yaşamını idame ettir. Ekim 1996’da 70 yaşındayken kanserden öldüğü haberleri çıkmış olması rağmen (Elite Entertainment’in yayınlamış olduğu diskte yönetmene adanmış bir bölüm olması ve bunun yanlış anlaşılması) yönetmen 13 Oncak 2001’de bir Cumartesi akşamı hayata gözlerini yumar. Biz korku severlere ise muhteşem bir Blind Dead serisi bırakır.
Tolga Demirtaş (tolga@iyikotufilm.com)

Yorumunuz: